KIRIK HAVALAR

ADALARDAN ÇIKTIM YAYAN


Repertuar No
775 
Yöresi- İli
İlçesi- Köyü
Pasinler (Hasankale)  
Kaynak KiÅŸi
Derleyen
Notaya Alan
Ä°cra Eden
Makamsal Dizi
Konusu - Türü
Karar Sesi
La 
BitiÅŸ Sesi
La 
Usül
4/4 
En Pes Ses
La 
En Tiz Ses
Sol 
Ses GeniÅŸliÄŸi
7 Ses 


                    Günümüz yorumu




TÜRKÜNÜN SÖZLERİ

ADALARDAN ÇIKTIM YAYAN
GARDAÅž ATLI BACI YAYAN
DÄ° GEL BU DERTLERE DAYAN

Bağlantı:
NENNÄ° NENNÄ° NENNÄ° NENNÄ°
NENNÄ° NENNÄ° NENNÄ° BEBEK EY

BEBEĞİN BEŞİĞİ ÇAMDAN
YUVARLANDI DÜŞTÜ DAMDAN
BEY BABASI GELÄ°R VAN'DAN

Bağlantı:

BEBEĞİN BEŞİĞİ BAKIR
YERÄ°NDEN KALKMIYOR AÄžIR
BEN SALLARIM TAKIR TAKIR

Bağlantı


 

TÜRKÜNÜN ÖYKÜSÜ

BOÅž BEŞİK / BEBEK OY 

Elmalı'dan çıktım yayan,
Dayan dizlerim dayan,
Emmim atlı, dayım yayan,

              Bebek beni del eyledi,
              Yaktı yaktı kül eyledi.

    Sabahın seherinde köyün köpekleri acı acı havlıyordu. Düşmana saldırır gibi havlıyordu köpekler. Biraz sonra köyde ışıklar yanmaya baÅŸladı.  Köylüler çıraları yakıp, fırladı. Dışarı çıkan köylüler ilkin ağıllara koÅŸuyor mallarını sayıyordu. Niye böylesine havlıyordu köpekler?. Köyü hırsızlar mı bastı, yoksa kurtlar mı indi daÄŸdan? Belki de zeybek Karasulu geçiyordur köyün kıyısından. 
    Çok geçmeden gün aÄŸardı. HerÅŸey ayan beyan görünüyordu artık. Köyün karşısındaki Çatalçam sırtlarına yörükler konmuÅŸtu. Bütün sırt koyun sürüleri, deve katarlarıyla doluydu. Kara çadırların önünde, iri isli köpekler kıvrılmış yatıyordu. Yörük kızları, kollarında tulumlar, aÄŸaç bakraçlarla dereye suya iniyorlardı. Oba Beyi ve obanın ileri gelenleri atlarının üstünde, ilerideki Boztepe'de bir ÅŸeyler konuÅŸuyorlardı..
    KuÅŸluÄŸa doÄŸru, güneÅŸ yükselip çadırların içine girmeye baÅŸladı. Çamların altına kilimler serildi, minderler döşendi. Kıl poturlu yörükler, yırtmaçlı entarili kadınlar çadırlarından çıktılar. Gölgelere oturdular. Öğleye doÄŸru Yörük Beyi obaya indi. Çamların alaca gölgesinde, otları, suları gözden geçirdi. Sonra da yakınındakilere:
    "Burada fazla kalamayız. Otlar kurumuÅŸ, sular çekilmiÅŸ. On güne kadar buradan göçüp Seki'ye konaklayacağız." deyip atını mahmuzladı. Varıp çadırına girdi, çok geçmeden av kuÅŸamlarıyla çıktı dışarı. Atına atlayıp sırtlara kovdu.
    Köylüler, yörüklerin geliÅŸine hem seviniyor, hem üzülüyordu. Ãœzüntüleri ÅŸundan; yörük deyince akla koyun, deve, keçi, at gelir. Malı bol olur yörüğün. Zaten geçimi de bunun üstünedir. Mal da söz anlamaz ki; ekindi, baÄŸdı, bahçeydi girip ziyan verir. Bunun için köylü yörüğü istemez. Ama, elindeki üzümünü, buÄŸdayını satması için de sevinir yörüğün geldiÄŸine. O gün de öyle oldu. Köy kızları omuzlarına aldılar sepetlerini... Ãœzümdü, incirdi taşıdılar yörük çadırlarına. Ãœstelik bayram yakın olduÄŸu için, para gerekliydi herkese.
    Fadime de evdeki iki sepet üzümden birini yüklendi omuzuna. Yetim kardeÅŸlerine bayram giysileri alacaktı üzüm parasıyla. Bir yandan alacaklarını düşünüyor, öte yandan dilinde türküsü çadırların bulunduÄŸu Çatalçam'a doÄŸru yürüyordu. Çadırlara yaklaşırken, obanın köpekleri havlayıp, sardılar çevresini. Ne yapacağını ÅŸaşırdı ilkin. Sonra yanındaki taÅŸa iliÅŸti gözü. Sıçrayıp taşın üstüne çıktı. Bir yandan da bağırıyordu. Çok geçmeden, en yakın çadırdan yaÅŸlı bir kadın çıktı. Köpeklere huylandı. Fadime'yi de taşın üstünden indirip çadırına aldı. Bir yandan soÄŸuk ayran; bir yandan da hoÅŸmerim sundu konuÄŸuna. Biraz sonra da Oba Beyi geldi atıyla. Avladığı keklikleri uzattı anasına. Sonra da atını baÄŸlayıp, girdi çadıra. Fadime'ye iliÅŸti  gözü. Anası: "Yanıkhan'dan üzüm getirmiÅŸ satmaya. Köpekler çevirdi de zor kurtardım" dedi. Beyin bakışları Fadime'nin iri, kara gözlerine takıldı. Bir süre ayıramadı. Sonra, "Ãœzüm kaç okka?" diye sordu. Fadime, utangaç utangaç "Çekilmedi" dedi. Oba Beyi "On okka saysak nasıl olur?" dedi."Hayır on okka çekmez. Hak geçer." diye cevapladı. Bey "Bizim okkamız, terazimiz yoktur. Bizde el ölçü, göz terazidir. Benim gözüm o kadar tuttu. EksiÄŸi artığı varsa, birbirimize helâl ederiz" deyip parayı uzattı Fadime'ye. Sonra yola kadar uÄŸurladı. Bir yandan da; "Senin üzümlerin çok iyi, yine getirirsen alırım" diye tembihledi. Fadime de: "Bir sepet daha kaldı. Onu da bayram sonu getiririm." deyip seke seke indi bayırı. Bey arkasından bakakaldı. Çadırına döndüğü zaman, içinde bir eziklik, gönlünde bir boÅŸluk duydu. Kendince kurdu Fadime'yi. Nasıl da ceylan gibi seke seke koÅŸuyordu. Ya o kaÅŸ, o göz. "Bizimkilere hiç benzemiyor" diye, alıp verdi, alıp verdi. Anası oÄŸlundaki bu deÄŸiÅŸikliÄŸi farkedemedi ilkin. Ama öyle dalgınlaÅŸmıştı ki Bey; anasının söylediklerini duymuyor, dalıp dalıp gidiyordu. Anası "OÄŸul n'oldu? Dediklerimi duymuyorsun. Ne dediÄŸini de bilmiyorsun. Köy kızı aklını mı çeldi, nedir?" Bey "Yok be ana. Güzel bir kız ama, bilmem ki...?" 
    Bir yandan bilmem ki diyor, öte yandan av bahanesiyle Fadime'nin köyüne iniyor sık sık. Gözleri onu arıyor. Anası tümden karşı bu iÅŸe. Nedeni de aÅŸiret töresine aykırı oluÅŸu. Daha Kıroba AÅŸiretine yabandan kız girmemiÅŸ. Obanın erkeÄŸi, obanın kızıyla evlenmiÅŸ o güne dek. Hem oÄŸluna, dayısının kızını almayı kurmuÅŸ anası. Kızın anasıyla da konuÅŸmuÅŸ meseleyi. Åžimdi bu köy kızı araya girerse, iÅŸler tümden bozulacak diye düşünüyor.
    Gün günü eskitip gelip bayrama ulaşıyor. Bayrama ulaşıyor ya, aÅŸiret arasında da homurtu dolaşıyor giderek. "Biz buraya on günlüğüne konmuÅŸtuk. Bugün on beÅŸinci gün oluyor. Daha hareket yok. Bey'den ses çıkmıyor. Sürüler otlaktan aç dönüyor. Kimi hayvanlar zehirli ot yiyip ölüyor. Daha ne bekliyeceÄŸiz burada?" 
    Dalga dalga yayılıyor söylenti. Varıp Oba Beyi'nin anasının kulağına ulaşıyor. Anası çekiyor Bey'i çadıra. "OÄŸul aÅŸirette ikilik oldu. On günlüğüne konmuÅŸtuk, o beÅŸi geçti. Ne suyu su; ne otlağı otlak. Daha ne bekliyoruz burada?" Bey, "Hele birkaç gün daha sabretsinler. Bizim de bir düşündüğümüz var" deyip kesiyor anasının sözünü. Oba töresi böyle. Kimse de aÄŸzını açıp itiraz etmiyor. Bey'in aklı da Fadime'de."Bayram geçince üzüm getirecekti. Daha görünmedi" diyor kendi kendine. Gözleri de köy yollarında. Derken bir sabah görünüyor Fadime. Yanıkhan'dan Çatalçam'a çıkan yolda görünce Fadime'yi, bir koÅŸu varıp karşılıyor Bey. Karşılıyor da omuzundaki sepeti alıyor. Çadıra yürüyorlar. Obadakiler ÅŸaÅŸkın. Oba Beyi'nin bir köy kızının ayağına koÅŸmasını kimse iyi karşılamıyor. 
    Fadime'nin çadıra, girmesiyle anası suratını asıyor. Yarım ağız "HoÅŸ geldin" deyip, iÅŸine dalıyor. Fadime ÅŸaşıp kalıyor. Ä°lk geliÅŸindeki izzet ikram nerede, ÅŸimdiki surat asıklığı nerede? Sıkılıyor Fadime. Tatlı dil, güleryüz görmediÄŸi çadırdan kaçmak geçiyor aklından. Oba Beyi durumu anlıyor. SevdiÄŸi ile saydığının arasında kalıyor Bey. Anasına birÅŸey diyemiyor. Fadime'ye mahçup mahçup bakıyor. Sonunda, sepetteki üzümü boÅŸaltıp, para kesesindeki tüm parayı döküyor avucuna Fadime'nin. Fadime ÅŸaÅŸkın, aldığı parayı avuçlayıp çıkıyor çadırdan. Ağır ağır iniyor Çatalçam'ı. Öte yandan Bey'de bir keder, bir üzüntü. Söylenmeye baÅŸlıyor kendi kendine:

Yaylalar yuvalı,
Güzeller kınalı, 
Fadime gibi  görmedim, 
Anamdan doğalı.

    Anasının korktuÄŸu başına gelmiÅŸti. Fadime'ye tutulmuÅŸtu oÄŸlu. Onun sevda türküsüne, maniyle karşılık verdi anası:

Ben bu yaylalara yayla mı derim,
Başı pare pare kar olmayınca,
Ben böyle güzele güzel mi derim,
Aslı Türkmen, soyu Bey olmayınca.

    Böylece Bey'in gönlünü Kıroba'ya çekmek istiyordu anası. Ama Bey hiç oralı deÄŸildi. Sanki kendine söylenmiyordu. Varsa Fadime, yoksa Fadime. Fırsatını bulunca da, tüfeÄŸini omuzlayıp köy yolunu tutuyordu. Köy çocuklarından öğrendiÄŸi Fadime'nin evinin önünden geçiyor, belki görürüm umuduyla, dolanıp duruyordu köy yollarında. Köy gençleri tedirgin, "Beyse beyliÄŸini bilsin. Yabanın yörüğü kızlarımızla dalga geçmesin" diyorlar. Köy büyükleri bakıyor iÅŸin tadı kaçık, Fadime'nin yüzünden, köylülerle yörükler birbirine girecek, "Bir çare bulalım" diyorlar.  
    Öte yandan Bey'in anası da oba büyüklerini çadırında toplayıp durumu olduÄŸu gibi anlatıyor. O güne dek, Kıroba soyunda görülmeyen bu durum tüm obadakileri derinden üzüyor. Söyleniyorlar "Obada erlik yufkalaÅŸtı mı? Yangınlık yanımızdan geçmezdi. N'oluyor törelere" diyor kimisi, kimi de "Köylü kancığı göçebeye gerekmez. Çarığı çayda kalır köy kızının" diye karşı çıkıyor. Sonunda Oba Beyi'nin amcası kalkıyor ayaÄŸa. Ağır ağır tane tane konuÅŸuyor. "Obaya antlıyız. Suyun akıntısına gidelim. Bunu bilip, bunu hayır belleyelim. Beyimizi istediÄŸi ile everelim. Obanın ayağı baÄŸdan kurtulsun" deyince, herkes boyun eÄŸiyor, kimse karşı çıkamıyor. Böylece Kıroba AÅŸiretine ilk kez yabandan bir kızın gelmesi, kabul ediliyor obada.
    Anası, haberi Bey'e ulaÅŸtırınca, Bey çok seviniyor. Tez elden köy imamına haber salıp, çağırtıyor. Fadime'nin istenmesi, niÅŸan, düğün iÅŸini imama bırakıyor Bey. 
    Fadime derseniz, olan bitenden habersiz. Başında büyüğü de yok. Kendinden küçük iki kardeÅŸiyle kalıyor. Üç – beÅŸ dönümlük bahçesini de köylünün yardımıyla, ekip yetiriyor. Oba Beyi'nin kendisine talip olacağını aklından bile geçirmiyor. Ne zaman ki, imam koÅŸa koÅŸa gelip "Müjdemi isterim. Oba Bey'i Allah'ın emriyle talip oluyor sana" deyince anlıyor meseleyi. Anlıyor da, bir ÅŸaÅŸkınlaşıyor, bir donuyor. Ne diyeceÄŸini bilemiyor. Ama hangi kız istemez, anlı ÅŸanlı Kıroba AÅŸiretine gelin olmayı.
    Fadime durumu öğrenince ÅŸaÅŸkınlaşıyor ilkin. Susuyor. Köyünü, alıştığı çevresini, kardeÅŸlerini düşünüyor. Üç - beÅŸ hısım akrabadan baÅŸka, başında büyüğü de yoktur Fadime'nin. SahipsizliÄŸini, yoksulluÄŸunu düşününce de için için seviniyor.
    Köylü derseniz: "Başına talih kuÅŸu kondu. Kime kısmet olur böylesi. Koca Kıroba AÅŸiretinin gelini olacak. Bir eli yaÄŸda, bir eli balda. Develer, koyunlar, keçiler sürü sürü. Kısmetli kızmış Fadime" diyor kimi. Kimi de, "Ä°nsanın sonu iyi gelsin. Anasız babasız yetimleri büyüttü Onlara analık, babalık yaptı. Tanrı gönlünce verdi. Sonu da iyi oldu Fadime'nin" diyor. Köyün muhtarı ile imamı da ortalığa düşüp, iÅŸi tez elden bitirmeye çalışıyorlar. Fadime'nin hısımlarıyla konuÅŸuyorlar. Rızalık alıyorlar. Sonunda; köyün büyükleriyle, obanın ileri gelenleri bir araya gelip, Allah'ın emri ile istiyorlar Fadime'yi. Düğün gününü kararlaÅŸtırıyorlar. 
    Yörük düğünü de düğün olur hani; bir yandan davul zurnalar, bir yandan çengiler... Sazlar, türküler de cabası. Üç gün, üç gece yeyip içiyorlar. Sonunda Yanıkhan'lı Fadime, Kıroba Beyi'nin çadırına gelin ediliyor. Fadime'ye gelinlik çok yakışıyor. GüzelliÄŸine güzellik katıyor. Obadakiler buruk. Kimisi, "Yarın görürüz Fadime'yi. Yörüğün göçüne dayanamaz.Ä°lmik ilmik dökülür. Ne deveyi ıhtırır, ne tuluÄŸu ÅŸiÅŸirir Koyunu keçiyi de yörük kadar bilmez köy kızı" diyor; kimi de,"Bey'in kaderi böyleymiÅŸ. Eliyle etti, boynuyla çeksin. Olan oldu" deyip iÅŸi oluruna bırakıyor. 
    Üç gün, beÅŸ gün, bir hafta, on gün daha kalıp, çadırları yıkıyor Kıroba AÅŸireti. AÅŸiret dediÄŸin bir yerde oturup kalamaz. Yem, yiyecek tükenir. Mallar topraÄŸa saldırır yoksa. Açlık, hastalık getirir sürüye. Kırım kırım kırılır mallar. Onun için sık sık yer deÄŸiÅŸtirir yörük. Otlağın yeÅŸilini, suyın bolunu seçip konaklar. Çatalçam sırtlarını da zaten kel eylemiÅŸtir hayvanlar. On günlüğüne konup, Fadime yüzünden takılmıştır oba.
    Oba yükü yükler.  Develer katar olur, sürüler yola dizilir. Fadime'yi tutar bir ağıt. Kolay mı, doÄŸup büyüdüğü, koÅŸup oynadığı köyü terk etmek. Dostu ahbabı, hısımı arkadaşı bir bir dolaşıp, helallik alıyor."Nasıl olsa döner dolaşır yine gelirsiniz. Yörüğün konağı olmaz. Çatalçam'ın suyu kurumaz, Boztepe'nin yeÅŸili solmazsa, yolunuz uÄŸrar buraya. Vargit yolun açık olsun... Bizi unutma. Gelenle haber ilet, gönlünde yaÅŸat bizi" deyip teselli ediyorlar. Fadime, kardeÅŸlerini de alır koyulur yola. 
    Åžurası senin, burası benim dolanıp durur Oba. Ä°lkin zor gelir Fadime'ye. Ama zamanla alışır. Tam bir yörük olur. Kaynanasıyla da arası düzelir. Obadakiler de sever sayar Fadime'yi. Kocası derseniz, araları çok iyi. Birgüne birgün, kötü söz duymuyor kocasından. Yazın yaylaya çıkıyor oba; kışın da ovaya iniyor. Günler su gibi akıp gidiyor. Üç yıl göz açıp kapayıncaya kadar gelip geçiyor. Üç yıl geçiyor ama, Fadime'de birÅŸey yok daha. Yani ki doÄŸurmuyor. Obayı bir dedikodu sarıyor, "Fadime kısır, doÄŸuramaz. Üç sene oldu, daha birÅŸey yok. Bundan sonra hiç olmaz" diyorlar. Kaynanası ilkin karşı koyuyor dedikodulara. Sonunda o da mırıldanmaya baÅŸlıyor;"Soyumuz sopumuz kuruyacak. Neslimiz tükenecek. Åžunca yörüğü bıraktı da, köy kızıyla evlendi. Muradımızı gözümüzde koyacak" diye dövünüyor anası. Oba kızları da "Oh olsun! Bunca yörüğü bıraktı  da, köy kızı getirdi. O da kısır çıktı" diyor. İçin için yıkılıyor Fadime. Alıyor veriyor, alıyor veriyor. Elinden birÅŸey gelmiyor ki. Adaklar adıyor. Muskalar yazdırıyor.     Ama boÅŸ. Kimden umutlu bir söz duysa, koÅŸuyor yanına. KoÅŸuyor da okutup üfletiyor, yazdırıp takıyor boynuna. Ama boÅŸ. Kimsenin yüzüne bakamıyor obada.
    Gelip evliliÄŸinin yedinci yılına dayanıyor. DileÄŸi de yedinci yılda gerçekleÅŸiyor. Fadime'nin yüklü olduÄŸu, kulaktan kulaÄŸa dolaşıyor obada. Bey'in keyfine diyecek yok. Anası derseniz, soÄŸuktan sıcaÄŸa vurdurmuyor elini. "Sen yüklüsün, iÅŸleri bırak. Kıran girmedi bunca aÅŸirete. Çalışıp yetiÅŸtirsinler" diyor. Sık sık konup göçmeyi bırakıyor aÅŸiret. Çobanlar sürüleri uzak kırlarda otlatıp, akÅŸam olunca getiriyorlar obaya.
    Uzun sözün kısası, vakti saati gelince, nur topu gibi bir oÄŸlu oluyor Fadime'nin. Üç gün üç gece ÅŸenlik yapıyor oba. Yeniliyor, içiliyor. Davarlar kurban ediliyor, kazanlar kaynatılıyor. OÄŸlunun adını "Ali"  koyuyor Bey. Babasının adı yerde kalmasın istiyor. Ali de Ali! Topaç gibi. Bir seviyor ki anası, yerlere kondurmuyor. Ali'nin kırkını geçirip, göçe karar veriyor oba. Denkler denkleniyor, yükler yükleniyor. Develer katarlanıp , koyunlar sürüleniyor. AkÅŸama doÄŸru da oba tüm hazırlığını tamamlayıp, yola koyuluyor. Develerin en yükseÄŸi, en başı yumuÅŸak olanı da Karamaya. Fadime Karamaya'yı bir güzel tımar ettiriyor. Süslüyor. Dizlerine takurdaklar, boynuna büyük havan çanını takıyor. Ak kundağında uyuyan bebeÄŸini bir ala kilime sarıp, çadırın eÅŸiÄŸinde duran yeÅŸil boyalı çam beÅŸiÄŸe yerleÅŸtiriyor. BeÅŸiÄŸi de devenin havut aÄŸacına asıyor. Koyuluyorlar yola. Karamayanın ipi, Fadime'nin elinde.
    AkÅŸamın serinliÄŸinde yolculuÄŸun tadı baÅŸka olur. Hele yol, iki tarafı aÄŸaçlık, yemyeÅŸil bir yol olursa. Hele hele yol boyunca, ala kargalar, akÅŸam kuÅŸları, sığırcıklar, serçeler vızır vızır gezerse katarın üstünde. Doyum olmaz yolculuÄŸa. Doyum olmaz ya; Fadime de oÄŸlunu göresiyor, Karamaya'yı ıhtırıp, doya doya sevmek geliyor içinden. Ama, yol aÄŸaçlık. Karanlık üstelik. Bekliyor ki sabah olsun. Sabaha da birÅŸey kalmadı. Bey önceden gidip, konak yerini seçecek, obayı orda bekleyecektir. Sabah oldu olacak. Ä°lk, köpek sesleri duyuluyor. Biraz sonra da geçici konak görünüyor. Oba ağır ağır giriyor konak yerine. En arkada da Fadime'nin devesi Karamaya var. Fadime sabırsız. Bir an önce deveyi ıhtırıp, oÄŸlunu kucaklamak istiyor. Oba hareketli. Herkes devesini ıhtırıp, yükünü boÅŸaltıyor. Gök çimenlerin üstü ana-baba günü. Bir yanda ak sürüler dönüyor, öte yanda güzel yörük kızları saÄŸa sola koÅŸuyor. Fadime de ağır ağır ıhtırıyor Karamaya'yı. Ihtırmasıyla da haykırıp bağırması bir oluyor. 
    "Yavrum Ali'm yok. Ali'min beÅŸiÄŸi boÅŸ. Ali'm yok" diye feryat ediyor. Herkes o yana koÅŸuyor. Bakıyorlar, gerçekten Karamaya'nın havut aÄŸacına asılı olan beÅŸiÄŸinin içi boÅŸ. Yeller esiyor Ali'nin yerinde. Fadime saçını başını yolmaya baÅŸlıyor. Oba büyükleri tez elden atlarını döngeri edip, yollara düşüyor. Emmiler, dayılar düzülüyorlar yola. Kimi atlı, kimi yayan dönüp yolları tarıyorlar. Dayı al atını herkesten önde sürüp, aralıyor diÄŸerlerini. Fadime yayan yapıldak düşüyor yollara. Geçtikleri yollarda umudu! Bir yandan da aÄŸlıyor. Hem aÄŸlıyor, hem söylüyor. "Bebek oy" diyor. "Ninni" diyor. Diyor da diyor.
    Gün akÅŸama yakınken, dayı Çiçek Dağı'nı tutuyor. Tutuyor ki, yol karardı kararacak. Yol boyu da sıra sıra aÄŸaçlar. AÄŸaçların üstünde de kuÅŸlar. Allı, yeÅŸilli ciyak ciyak kuÅŸlar. Ta uzaklardaki bir aÄŸacın tepesinde de bir küme kuÅŸ. Ama alıcı, yırtıcı kuÅŸ bunlar. Ä°nip inip kalkıyorlar aÄŸacın üstüne. Dayı mahmuzluyor atını. Bir solukta varıp ulaşıyor aÄŸaca. Varıyor ki, ne görsün! BebeÄŸin kundağı bir aÄŸaçta asılı. BebeÄŸin sarılı olduÄŸu kilim, kanlar içinde sarkıyor aÄŸaç dalından. Kol bezi dolanmış kalmış aÄŸaç dalına. Kuzgunlar, leÅŸ kartalları da inip inip kalkıyor aÄŸaca. Dayı atıyla aÄŸacın yanına vardığı zaman, artık bebek eski bebek deÄŸildir. Bebek demeye bin ÅŸahit gerek. Bebek gözsüz olur mu? Göz yerinde iki oyuk kalmış sadece. Derileri de lime lime. Ä°lkin sarsılmış dayı. Sonunda toplamış kendini. Arkadan gelen Fadime'yi düşünmüş. Tez elden bir çukur kazıp, gömmüş bebekten kalanları. Bir tek kol bezi asılı kalmış dalda. Sonra da döndürmüş atını. Çok gitmeden karşılaÅŸmışlar Fadime'yle. Anlatmış durumu dayı, atına terkileyip, sürmüş obaya. TerkilemiÅŸ ya, Fadime feryat figan içinde. Obada herkes yaslı. Kimsenin aÄŸzını bıçak açmıyor. Bey derseniz, konak yerine dönmemiÅŸ daha. Habersiz olanlardan. Beyin anasının elleri dizinde. Arada bir de başını dövüyor. Fadime yerden yere atıyor kendini. Sonunda gözlerden ırayıp bir kuytuya çekiliyor.
    Derler ki, obadaki son günü oldu bu Fadime'nin. AkÅŸamın karanlığında, el ayak çekildikten sonra, ortalardan kayboldu Fadime. Bir daha da gören olmadı. Ama bebeÄŸin asılı kaldığı aÄŸacın yakınından geçenler, günün her saatinde, yanık içli bir kadın sesinin aÄŸlayan, aÄŸlatan yankılarını duydular uzun süre. Bu, oÄŸlunu yitirdikten sonra delirip daÄŸlara düşen Fadime'nin sesidir diyordu duyanlar.

      BEBEK OY

Elmalı'dan çıktım yayan,      
Dayan hey dizlerim dayan
Emmim atlı, dayım yayan,

Bebek beni del'eyledi,
Yaktı yaktı kül eyledi.

Kol bezin dalda bulduÄŸum,
Adını Ali koyduğum,
Yedi yılda bir bulduğum,

Bebek beni del'eyledi,
Yaktı yaktı kül eyledi.

Gökte yıldızlar ışılar,
Kuzgunlar üleş bölüşür,
Çadırda düşman gülüşür,

Bebek beni del'eyledi,
Yaktı yaktı kül eyledi.

Deve var deveden yüce,
Deveyi yüklettim gece,
Nicedeyim aman nice,

Bebek beni del'eyledi,
Yaktı yaktı kül eyledi.

Kaynanam samur kürklü, 
Develeri kahve yüklü, 
Yad yaban değil yörüklü,

Bebek beni del'eyledi,
Yaktı yaktı kül eyledi.

Çadırı cibiş kılından,
Pazvandı çıkmaz kolundan,
Kurtulamam ben dilinden,

Bebek beni del'eyledi,
Yaktı yaktı kül eyledi.

Tuzladan aldım tuzunu,
AkdaÄŸ'a serdim bezini,
Kargalar m'oydu gözünü,

Bebek beni del'eyledi,
Yaktı yaktı kül eyledi.

Ak memeden sütler akar,
Kavim kardeÅŸ yola bakar,
Yasımız obayı yakar,

Bebek beni del'eyledi,
Yaktı yaktı kül eyledi.

Deveyi deveye çattım,
Yuları boynuna attım,
Bebeği dağlara attım,

Bebek beni del'eyledi,
Yaktı yaktı kül eyledi.

Ala kilime sardığım,
Yüksek mayaya koyduğum,
Yedi yılda bir bulduğum,

Bebek beni del'eyledi,
Yaktı yaktı kül eyledi.

Havada kuzgun dolaşır,
Kargalar leşi bölüşür,
Kars haberi ulaşır,

Bebek beni del'eyledi,
Yaktı yaktı kül eyledi.

Tabancamın ipek bağı,
Baban bir aÅŸiret beyi,
Kanlım oldun Çiçekdağı,

Bebek beni del'eyledi,
Yaktı yaktı kül eyledi.

     KAYNAKLAR : 
1- Yusuf Ziya DemircioÄŸlu, BoÅŸ BeÅŸik ve AkkuÅŸ, Ä°st. 1932
2- Eflatun Cem Güney, Bir Varmış, Bir Yokmuş, Yeti Tepe Y.1957, S:38
3- Cahit Öztelli, Halk Türküleri Evlerinin Önü, İst. 1983, 2. Baskı,S:459

                                              YaÅŸar ÖZÃœRKÃœT
                                          Öyküleriyle Türküler 1