"Avşar Beyleri" Adlı Destanın ve Uzun Havanın (Gurbetin)
Bazı Tarihi Olaylar ve Anekdotlar Bağlamında Yazılmış Bir Öyküsü
Araştıran, Aktaran ve Yazan : Veysel Aydın
Bilindiği üzere, 1243 yılında (Temmuz ayı), Moğollara karşı yapılan Kösedağ Savaşı ile büyük bir yenilgiye uğrayan Anadolu Selçuklu Devleti, giderek daha da zayıflar ve 1200'lü yılların sonunda tamamen ortadan kalkar. Böylece kendi aralarında yoğun bir "güç, nüfuz ve toprak" mücadelesi yaşanacak olan, II. Beylikler Dönemi başlar. Bu beyliklerin içerisinde, "Anadolu'nun birliği" için mücadele eden ve kendilerini birbirlerine "rakip" gören Osmanoğulları Beyliği ile hemen sınırında yer alan topraklarda hüküm süren Germiyanoğulları Beyliği de vardır. (Kimi tarihçilerce Germiyanoğulları Beyliği; II. Yakup zamanına denk gelen "kesintili yıllar" da dahil, takriben 1300 ile 1429 tarihleri arasında, Kütahya ve civarında hakimiyet kurarak hüküm sürmüş, önemli bir beyliktir.)
Dolayısıyla bütün beylikler gibi hem Osmanoğulları Beyliği hem de Germiyanoğulları Beyliği kendilerini, "Anadolu Selçuklu Devleti'nin öncelikli mirasçısı" olarak görmektedirler ve yukarıda da değinildiği üzere, "Anadolu'nun birliği" gerekçesi bağlamında sürekli bir "güç mücadelesi" süreci yaşamaktadırlar.
Buradan yola çıkarak konuyu, şu anekdot bağlamında aktarmak mümkündür.
Teke Yöresi'nin yetiştirdiği çok değerli üstatlardan Denizlili Özay Gönlüm ve Antalyalı Fahrettin Çelik, değişik zamanlarda, Avşar Beyleri hakkında kendileriyle yapılan sohbetler sırasında sorulan çeşitli sorular üzerine hikayeyi; "Büyüklerden de duymuştuk." diyerek, (özet şeklinde) şöyle nakletmişlerdir: Osmanoğulları Beyliği ile Germiyanoğulları Beyliği arasında bir "gelin alma" ve "çeyiz" hadisesi gerçekleşir. Gelini alan taraf, karşı taraftan, "gelinin çeyizi" maksadıyla sunulan Denizli bölgesinden, eski adıyla Garbi Karaağaç-Asi Karaağaç, bugünkü adıyla Acıpayam olarak bilinen, çok verimli bir bölgeyi mülkiyetine geçirmek ister. İşte, bu süreçte verilen yerler, mülkiyet altına alınmak için zapt edilmeye gelinince, bölgede yaşayan Avşarlar da "kendilerine ait olan bu toprakları savunmak maksadıyla" gelenlere karşı koyarlar ve aralarında çok kanlı çarpışmalar yaşanır. (Not: Payam, yerel tabirle "badem" demektir.) Şiir, bu acılı ve sancılı süreçte seyreden olaylar üzerine söylenir (yazılır) ve akabinde de bir uzun hava (Gurbet) yakılır. (Ya da şiir ile ezgi aynı anda oluşturulur.)
Bu olgu üzerine yapılan kısa bir tarih araştırması neticesinde aşağıdaki bilgilere ulaşılmıştır.
Osmanoğulları ile Germiyanoğulları arasında bir "gelin" ve "çeyiz" hadisesinin gerçekleştiği, tarihi kaynaklara göre kesinlik arz eder ve bu olay çeşitli yayınlarda şu şekilde geçer: Germiyanoğulları, Anadolu'nun en güçlü beylikleri içerisinde bulunan Osmanoğulları'ndan ve Karamanoğulları'ndan çok çekinmektedir. Nitekim Karamanoğulları, Eğridir ve Isparta merkezli Hamitoğulları Beyliği'ni ortadan kaldırmaya çalışınca, Hamitoğulları'na en büyük yardım (kendi çıkarlarını önceleyen) Germiyanoğulları'ndan gelir. Osmanoğulları Beyliği ile rakip olan (dolayısıyla iyi geçinmeye çalışan) ve Karamanoğulları baskısından da çekinen zamanın Germiyanoğulları Beyi Süleyman Şah, en azından bir tarafı garanti altına almak için kızı Devlet Hatun'u, Osmanoğulları'na gelin eder. (Burada amaç, hemen yanı başlarında gittikçe güçlenerek büyüyen Osmanoğulları ile iyi ilişkiler geliştirmektir.) Ancak bu olaya istinaden, gelinin çeyizi maksadıyla verilen yerler, günümüzde Denizli'ye bağlı olan Acıpayam ilçesinin de içerisinde yer aldığı "Acıpayam Ovası ve civarı" değildir.
Yukarıda aktarılan olayla ilgili elde edilen bulgular şöyledir:
Yazılı kaynaklara göre, bu olaya konu teşkil eden düğünün tarihi, 1381'dir. Damat, I. Murad'ın oğlu Şehzade (Şah-Zade) Bayezid'dir. Bayezid'e gelin gelen kız ise, Germiyanoğulları Beyliği'ne 1361 ile 1387 tarihleri arasında liderlik eden Süleyman Şah'ın kızı Devlet Hatun'dur.
Çeyiz maksadıyla verilen yerler yönünden, aşağıda sunulmaya çalışılan bilgiler, durumu gayet net bir biçimde aydınlatmaktadır. Bu alan Kütahya, Simav, Eğri-Göz (Emet) ve Tavşanlı'yı kapsamaktadır. Süleyman Şah, Germiyanoğulları Beyliği'ne ait geri kalan toprakların ise, kendisine ve kendisinden sonra yerine geçecek olan oğlu Yakup'a (II. Yakup) bırakılmasını ister. Hatta Bayezid, düğünden hemen sonra Kütahya'ya "yönetici-idareci" tayin edilir. Süleyman Şah da Kula'ya taşınır ve 1387'de vefat eder. Vasiyeti üzerine yerine, Uşak ve Şuhut bölgesinde vali bulunan oğlu Yakup Bey (II. Yakup) geçer. Burada söylenebilecek önemli başka bir husus, (II. Yakup'un kardeşi) Devlet Hatun'un soyunun, anne tarafından Mevlana'ya dayanmasıdır. Yani Devlet Hatun, Mevlana'nın oğlu olan Sultan Veled'in kızı, Mutahhara Hatun'dan doğmadır. (Çeşitli kaynaklarda 1413 yılında vefat ettiği yazar.)
Görülüyor ki, önceki paragrafta yer alan tarihi bilgiler ışığında, değerli üstatlar Özay Gönlüm ve Fahrettin Çelik'in naklettiği anekdot, "çeyiz maksadıyla verilen yerler yönünden" tam manası ile örtüşmemektedir.
Diğer yandan, yine çeşitli yayınlarda yer alan bilgilere göre, daha 1276'dan önce Kütahya ve Denizli yöresinde kesin bir biçimde varlığı görünmeye başlayan Germiyanoğulları; Moğol istilası ve baskısı neticesinde, Anadolu'nun içerisine düştüğü kargaşalardan da faydalanarak, kendilerini sürekli güçlendirmeye ve bir beylik kurmaya çalışmaktadırlar. (Bu bölgeye de Anadolu'da ilk defa XIII. yüzyılın başlarında görüldükleri ve Selçuklu Devleti'nin hizmetinde bulundukları Malatya'dan, Moğol baskısı neticesinde geldikleri söylenmektedir.) Tarihçilerce, 1277'de yaşanan "Cimri (Siyavuş)" olayı sırasında, Anadolu Selçukluları'nın hizmetinde bulunan Germiyanoğulları'nın, çok yararlılıklar gösterdikleri belirtilir. İşte, buna istinaden kendilerine, Kütahya ve civarının "dirlik-tımar" gayesi ile verildiği görüşü ileri sürülür. Belki de önce Denizli ve civarı verilmek istendi! Ancak bu uygulamaya karşılık, yurtlarını kararlılıkla savunan Avşar obaları, anılan tarihlerde zaten çok zayıf düşen Selçuklular'a geri adım attırarak, Germiyan Aşireti'nin "Kütahya ve civarına" yönlendirilmesine sebebiyet vermiş olabilirler. Hatta durumu fırsata dönüştürmeye çalışan Avşarlar, Selçuklular'dan "vezirlik" de talep etmiş görünmektedir. Bunu, eserin ilk sözünde geçen "Adını Sevdiğim Avşar Beyleri, Size bir vezirlik yakışıp durur (duru)" ifadesinden anlıyoruz. (Not: İkinci mısrasın sonunda, parantez içerisinde yer verilen "duru" kelimesi; yöre halkının bazı kesimlerince, günümüze değin kullanıla gelmiş, yerel bir ifadedir ve "durur" manasındadır.)
Germiyanoğulları, 1277'de yaşanan "Cimri (Siyavuş)" olayından hemen sonra, elde etmek istedikleri Denizli için, daha önce müttefik oldukları Selçuklu veziri Sahip Ata ile mücadeleye de girişir. Böylece 1277'den itibaren güçlü bir beylik haline gelmeye başlayan (ve çeşitli yayınlarda, anılan bu tarihlerde, henüz aşiret boyutunda değerlendirildiği görülen) Germiyanoğulları, Batı Anadolu'daki Aydın, Menteşe, Saruhan ve Denizli beylerini, ilk zamanlarda kontrolleri altına alırlar. (1289 yılına kadar devam eden bu mücadeleler sırasında aşiretin başında ise, Alişir-oğlu Hüsamettin'in bulunduğu aktarılmaktadır.)
Sanki öykünün özünü yansıtan bu eserin doğarak şekillenmesine sebebiyet veren olaylar, yukarıda ortaya konulmaya çalışılan ve 1276 ile 1289 tarihleri arasına denk düşen süreçte yaşanan olaylardır. Hatta Germiyan Aşireti ile Avşarlar, özellikle Denizli'nin zapt edilmesi sırasında karşı karşıya gelmiş olabilirler. Yani hikayenin konusunu teşkil eden destanın ve uzun havanın, bu süreçte yaşanılan acılı ve sancılı olaylar üzerine yazılması-yakılması durumu, yüksek derecede ihtimal dahilindedir.
Nitekim değerli üstatlar Özay Gönlüm ile Fahrettin Çelik'in naklettikleri biçim, sözlü kültürde, zaman içerisinde meydana gelmesi muhtemel değişikliklerin bir sonucu gibi görünmektedir.
DiÄŸer yandan, ÅŸu hususu da vurgulamakta fayda olabilir:
Anadolu Selçuklu Devleti''nin yıkılması sonrasında, İlhanlılar'ın Anadolu Valisi olan Emir Çobanoğlu Timurtaş, 1325'te Eşrefoğulları ve Hamitoğulları beyliklerini ortadan kaldırır. (Tarihi kaynaklarda, daha 1314 senesinde, İlhanlı hükümdarı Olcaytu Han'ın veziri Emir Çobanoğlu'nun, önemli bir kuvvetle Anadolu'daki beylikleri kontrolü altına almak istediği belirtilmektedir.) Bunun üzerine, bir yanda Osmanlı, diğer bir yanda da İlhanlı korkusu yüzünden, İlhanlılar'a biat etmeyi yeğleyen ve bunlarla iyi geçinmeye çalışarak, durumu fırsata çevirmeyi de düşünen Germiyanoğulları, yakın coğrafyadaki (Eşrefoğulları ve Hamitoğulları dışında kalan) diğer beylikleri de ortadan kaldırmak için Eğridir'de askeri güç toplayan İlhanlılar'a destek olurlar. Kendileri de pay kapmak maksadıyla Isparta, Alaşehir, Denizli ve Menteşe diyarlarını baskıları altına almaya çalışırlar.
Böylelikle bir üst paragrafta cereyan eden tarihi olaylar dayanak gösterilme yoluna gidilerek, Avşar Beyleri Destanı'nın (uzun havasının) doğuşu bağlamında şu fikir de ileri sürülebilir:
Hamitoğulları ve Tekeoğulları beylikleri içerisinde bulunan Avşarlar, bu beyliklerin askeri güçleri ile birlikte hareket ederek; ortak yaşadıkları mülkleri savunmak için, hem İlhanlı baskısına hem de akabinde gelişen Germiyan baskısına karşı mücadele vermiş olmalıdırlar.
Bir diÄŸer ihtimal de ÅŸudur:
Hamitoğulları ve Tekeoğulları beyliklerinin içerisinde dağınık bir şekilde yaşayan Avşarlar'ın bütünü veya bazı kolları; ya bir kereliğine ya da çeşitli zamanlarda bir araya gelerek, güç kullanmak marifetiyle belki, kendi beyliklerini kurmak istemişlerdir. Veyahut da içerisinde yaşadıkları bu beyliklerden; merkezde, kendilerini doğrudan temsil edecek ve böylelikle kendilerine, yönetimde söz hakkı kazandıracak bir "vezirlik" de talep etmiş olabilirler. Talepleri, olumlu karşılık bulmayınca da Hamitoğulları ve Tekeoğulları beyliklerinin askeri güçleriyle zaman zaman mücadele içerisine girme durumu (ihtimali) ortaya çıkar. Bunu, daha önce de vurgulandığı gibi, eserin ilk sözünde yer alan, "Adını sevdiğin Avşar Beyleri, Size bir vezirlik yakışıp durur (duru)" ifadesinden anlamak mümkündür.
Değerli üstat Fahrettin Çelik, kendisi ile bu hususta yapılan konuşmalar sırasında, eserin ilk dörtlüğünde geçen "Karşıda düşmanlar bakışıp durur (duru)" mısrasındaki "düşmanlar" ifadesinin, "Germiyan" olabileceği tezini ileri sürmüştür. Şayet savaş ya da savaşlar Avşarlar ile Germiyanoğulları arasında; ulaşılan bu noktaya kadar ortaya konulmaya çalışılan tarihi olaylardan sadece birisinde dahi gerçekleşmiş ise, bu görüşün doğruluk derecesi epeyce yüksektir, denilebilir.
Önemli sayılabilecek ve paylaşılmasında yarar görülebilecek başka bir anekdot da şudur:
Antalya'nın yetiştirdiği ve Türk Halk Müziği'ne büyük katkılar sağlayan üstat Fahrettin Çelik'e; kendisinden derlenerek repertuara kazandırılan "Eser Eser Sabah Yeli Kesilmez" adlı Avşar Ağzı Gurbet Havası'nda geçen sözlerin kaynağı sorulduğunda, (hiç tereddüt etmeden) bu iki dörtlüğün, Avşar Beyleri Destanı'nın sözlerinden olduğu cevabı alınmıştır. Ayrıca Avşar Beyleri Destanı'nın ve uzun havasının (Gurbeti'nin) günümüze değin ulaşmasına katkı sağlayan çok önemli kaynak kişilerden birisi de (1983 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi, Türk Musıkîsi Devlet Konservatuarı'nda öğrenci iken tanışma şerefine kavuşarak kendisinden feyz aldığım hemşehrim ve değerli büyüğüm) bu, yeri kolay kolay doldurulamaz sanatçı Fahrettin Çelik'tir.
İşte, adı geçen bu destan-uzun hava, hikayemizin konusunu da teşkil eden Avşar Beyleri Destanı'dır-uzun havasıdır.
Buradan yola çıkılarak, şöylesi bir yargıya ulaşmanın hiçbir sakınca doğurmayacağı açıktır: "4'lüklerinin, zaman içerisinde bir takım yapısal değişikliklere uğradığı görülse de destan, somut bir biçimde varlığını, hem halk dilinde hem de çeşitli türkülerde, günümüze değin sürdüre gelmiştir."
Fahrettin Çelik üstadın beyanı doğrultusunda, Avşar Beyleri Destanı'nın ve uzun havasının öyküsünü; bir bakıma, "Eser Eser Sabah Yeli Kesilmez" adlı gurbetin de öyküsü şeklinde niteleyebiliriz.
Yapılan araştırmalar doğrultusunda elde edilen "özet bilgiler" eşliğinde ve ortaya konulmaya çalışılan "tarihi olaylar" ile "anekdotlar" bağlamında; "Avşar Beyleri" adlı uzun havanın (gurbetin) konusunu teşkil ettiği düşünülen Avşar Beyleri Destanı'nın, günümüze kadar gelebildiği öne sürülebilecek bentlerinin-4'lüklerinin, şimdilik şunlardan ibaret olabileceği varsayılmaktadır:
Avşar Beyleri Gurbeti'nde yer alan 4'lükler (sözler):
Adını (Aslını) sevdiğim (de) Avşar Beyleri
Size (de) (Sana) (da) bir vezirlik yakışıp durur (duru)
Topla dizginini (dizginleri) tanı kendini
Karşıda düşmanlar bakışıp durur (duru)
Kar mı yağmış (da) şu Avşar'ın Düzü'ne
Sızı-(lar mı) inmiş (girmiş) kır atımın dizine
Benden (Bizden) selam olsun (da) (şu) Avşar('ın) Kızı'na
Kendi gülüp beni (bizi) ağlatıp durur (duru)
Not 1:
2. dörtlüğün 3. mısrası bazen şöyle de okunmaktadır:
Selam söylen şu Avşar('ın) Kızı'na
Not 2:
2. dörtlüğün son mısrası bazen şu şekillerde de söylenmektedir:
Kendi gülüp beni (bizi) ağlatıp durmasın
Yüz bin sene az geliyor gül yüzüne
Yedi (On beş-Yüz bin) sene (de) az geliyor gözüme
Not 3:
İlk dörtlüğün son mısrası ile 2. dörtlüğün son mısrası, Antalyalı Fahrettin Çelik'ten aşağıdaki gibi kayda alınmıştır:
Karşıda düşmanların (dizilmiş) bakışıp durur
Yüz bin sene (de) az geliyor gözüme
Not 4:
İkinci 4'lük; İçel'in Silifke ilçesinden derlenerek repertuarımıza kazandırılmış bulunan "Çiçekler İçinde Menevşe Baştır" adlı Kerem Havası hariç, Antalya'nın Serik ilçesi ile Ege'nin neredeyse, iç kısımlarına doğru uzandığı görüşü ileri sürülebilecek geniş bir bölgede, Kerem Havası (Kerem Havaları) adıyla yaygın bir biçimde icra edilen çeşitlemelerde, genel olarak şöyle geçmektedir:
Çadır kurdum şu yaylanın düzüne
Aynalı Martin'i aldım yüzüme (dizime)
Selam söylen o zalımın kızına
Yedi sene az gelir gül yüzüne
(Yedi sene az gelecek-geliyor gözüme)
Not 1:
"Aynalı Martin'i" aldım yüzüme (dizime)" mısrasında geçen "Martin" kelimesinden de anlaşılabileceği üzere, bu dörtlüğün; bu silah çeşidinin ülkemizde kullanılmaya başlandığı tarihlerden itibaren, (kesinlik iddiası öne sürülmemek kaydıyla) halk tarafından ya değişime uğratıldığı ya da "öykünme-esinlenme" yolu ile yeniden oluşturulduğu veya bir şekilde yeniden "uyarlandığı" sanılmaktadır. Belki de durum, sadece bir "etkileşimden" ya da "rastlantıdan" ibarettir. (Yani farklı bir maksatla farklı veya benzer bir türkünün sözel yapısını teşkil edecek yeni bir şiir yazılırken-söylenirken, etkileşim veya rastlantı sebebiyle böylesi bir sonuç doğmuştur.)
Not 2:
3. mısrada yer alan "zalımın kızına" ifadesi (sitem maksadıyla) bazen "deyyusun kızına" bazen de "yosmanın kızına" şeklinde söylenebilmektedir.
Avşar (da) Beyi (de) kimdir gelsin göreyim
(Avşar da Beyi de dedikleri gelsin göreyim)
Nasıl (bir) (baba) yiğit imiş ben de bileyim
Bergüzar isterse (de şu) canım(ı) vereyim
Can(ım)dan başka (da) bergüzarım yok benim
Aynı 4'lük şöyle de söylenmektedir:
Avşar Beyi der ki gelsin göreyim
O (da) nasıl yiğitmiş ben de bileyim
(O da nasıl yiğit imiş ben de bileyim)
ArmaÄŸan isterse (de) canlar vereyim
Candan başka armağanım yok benim
KiÅŸisel Bir DeÄŸerlendirme:
Avşar Beyleri Gurbeti'nde yer alan ve gelinen şu nokta öncesinde sunulmuş bulunan 4'lüklerden de yola çıkılarak şiirde, zamanla yapı değişikliğinin oluştuğu görüşü ileri sürülebilir.
Eser Eser Sabah Yeli Kesilmez adlı "Avşar Ağzı" gurbet havasında yer alan (ve anlam bakımından, süreç içerisinde bir sevda şiirine dönüştüğü de gözlemlenebilen) 4'lükler (sözler):
Eser eser sabah yeli kesilmez
Güzellerin kem sözüne küsülmez
Güzel sevmeğilen (sevmeyinen) adam (yiğit) asılmaz
Severim güzeli korkmam ölümden
Not:
2. mısrada geçen "kem" kelimesi, eserin çeşitlemesinde, bazı Burdurlu sanatçılarca "gam" olarak söylenmektedir.
Ne bakarsın Urum Gızı (Kızı) kuleden
At kendini gurtar (kurtar) beni beladan
Seni güzel beni çirkin yaradan
O Tanrı'nın (Allah'ın) kulu ben değil miyim
Halk dilinden şiir olarak günümüze ulaştığı düşünülen, (hayli uzak bir ihtimal de olsa) Avşar Beyleri Destanı'na ait telakki edilebilecek 4'lükler (sözler):
Bir müşküle vardı bizim yolumuz
(Bir çıkmaza düştü bizim yolumuz)
Geçit vermez sağ yanımız solumuz
Kalır bur(a)da kalır bizim ölümüz
Ölüm ver Allah'ım ayrılık verme
Aşarsak da karlı dağlar aşalım
Düşersek de tozlu yola düşelim
Gelin beyler gelin helallaşalım
Ölüm ver Allah'ım ayrılık verme
Not 1:
İlk dörtlüğün ilk mısrasında geçen "müşkül" kelimesinin "engel" anlamında kullanıldığı düşünülmektedir.
Not 2:
"Aşarsak da karlı dağlar aşalım, Düşersek de tozlu yola düşelim" mısraları, "Karabaş Koyunu Güde Güde Getirdim" adlı türkünün 2. sözünde de vardır.
Burdur'a bağlı Arvalı'dan, Metin Türkol'un aktardığı, karakteristik bir 4'lük de şöyledir:
Yüce dağ başında Avşar Beyi'nin yurdu
Nere gitti dağların aslanı kurdu
Avşar Beyi'nin geçtiğini de kim gördü
Getirin Avşar Beyi'ni ben de göreyim
Not:
Hem daha önce aktarılan bazı 4'lüklerde veya bu 4'lüklerin bazı mısralarında hem de bu son dörtlüğün bütün mısralarında açıkça görülebileceği üzere nazım biçimi, 11'li hece ölçüsü yönünden değişiklik (farklılık) göstermektedir. (Yani 11'li hece ölçüsü aşılmaktadır. Sebep, ezgilendirmenin getirdiği bir mecburiyet veya tercih olmalıdır.) Aktarıcı Metin Türkol'un beyanına bağlı kalınarak 4'lük, "aktarıldığı gibi" sunulmuştur. Ancak aynı 4'lük, 11'li hece veznine göre, çeşitli şekillerde yeniden tasarlanabilir-uyarlanabilir. Bu bağlamda; her hangi bir iddia gütmemek kaydıyla tarafımca oluşturulmuş bir örnek, aşağıda yer almaktadır.
Dağ başında Avşar Beyi'nin yurdu
Nere gitti dağın aslanı kurdu
Avşar Beyi'nin geçtiğin kim gördü
Getirin Avşar Beyi'ni göreyim
Araştıran, Aktaran ve Yazan : Veysel AYDIN