KIRIK HAVALAR

HAVALANMA TELLÄ° TURNAM


Repertuar No
450 
Yöresi- İli
İlçesi- Köyü
Åžarkışla  
Kaynak KiÅŸi
Derleyen
Notaya Alan
Ä°cra Eden
 
Makamsal Dizi
Konusu - Türü
Karar Sesi
La 
BitiÅŸ Sesi
La 
Usül
2/4 
En Pes Ses
La 
En Tiz Ses
Sol 
Ses GeniÅŸliÄŸi
7 Ses 




TÜRKÜNÜN SÖZLERİ

Serbest :
HAVALANMA TELLÄ° DURNAM
HAVALANMA TELLÄ° DURNAM Aman Aman Aman Ey
UÇUP GİTME YELE KARŞI
Ah Niye Doğdun Sarı Yıldız Maviz Yıldız
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Dön Dön
ZÃœLÃœFLERÄ°N TEL TEL OLMUÅž
ZÃœLÃœFLERÄ°N TEL TEL OLMUÅž Aman Aman Aman Ey
DÖKÜP GİTME ELE KARŞI
Ah Niye Doğdun Sarı Yıldız Maviz Yıldız
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Dön Dön

Bağlantı:
EVLER YIKAN BELLER BÃœKEN
KANLI MI OLDUN KERVAN KIRAN
DÖN DÖN DÖN DÖN DÖN

Serbest :
ÅžAHÄ°NÄ°M VAR BAZLARIM VAR
BAHARIM VAR YAZLARIM VAR
YARE TENHA SÖZLERİM VAR
BEN DÄ°YEMEM ELE KARÅžI

Bağlantı

Serbest :
DERTLÄ° DER KÄ° DÃœNYA FANÄ°
SENÄ° SEVEN NEYLER MALI
YAKIŞMAZSAM ÖLDÜR BENİ
GEYİN YEŞİL ALA KARŞI

Bağlantı


ŞAHİN : Avcı kuş
BAZ : Avcı kuş
FANİ : Ölümlü, kalımsız
TURNA : DURNA : Tarih boyunca sadakat, gurur, sevgi, barış, umut, mutluluk sembolü olmuş, yaklaşık 100 yıl yaşadıkları söylenen, tek eşli yaşayan ve eşleri ölünce bir daha eşleşmeyen, çiftler halinde yaşasalar da büyük katarlar halinde uçan, Alevi - Bektaşi inancında kutsal sayılan bir kuştur.


 

TÜRKÜNÜN ÖYKÜSÜ

Havalanma telli turnam, Ah!
Uçup gitme yele karşı...
Aman aman aman hey!

Niye doğdun sarı yıldız, mavi yıldız...
Yıldız, yıldız, yıldız, yıldız.

    Yıldız doÄŸmasaydı da, kervan yola koyulmasaydı... Niye doÄŸdun sarı yıldız. Vay yıldız vay! Dert başına! Sen de sevdiklerine kavuÅŸama emi! Senin de elin böğründe kalsın... Gözleri yolunda bekleyenin ağıt yaksın... Sebep olana ilensin. Ne gelir elden. Olan olmuÅŸ bir kere...
    Devir eski. Uçaktı, trendi hak getire. Bugünkü gibi raylı sistem kurulmamış. Öte beriyi taşımak içinde doÄŸal kaynaklardan yararlanıyor insanlar. EÄŸer bir çay kenarıysa, çaya atılan salların üstünde yapılıyor taşımacılık. Yok çölden çöleyse, at gücünden, katır gücünden yararlanıyor insanlar... Tabii develeri de unutmamak gerek. Ve olay gelip gelip türkümüze dil oluyor. Kervan, Sivas'tan koyuluyor yola... Hedef Halep... Önde  kervanbaşının eÅŸeÄŸi. Arkasında develer, atlar. Düşüyorlar yola. Geride kalanlar üzgün... Hastalık var, soygun var... Gitmek var; dönmemek var... Ama ne yaparsın ki ekmek kapısı iÅŸte.
    Kervancılardan biri de Veysel. Toy bir kervancı Veysel. Aklı fikri de geride bıraktığı niÅŸanlısında. Daha yeni niÅŸanlılar. Kızın ana babası ilkin verimkar olmamış. Hık-mık etmiÅŸ. Ama, Veysel kararlı... Bir daha, bir daha istetmiÅŸ. Sevilen sayılan üç-beÅŸ emmi dayıyı salmış üstlerine. Gönüllerini etmiÅŸ. Çok geçmeden de kervan iÅŸi çıkmış. Yol ırak... Özlem kötü. Ama gitmek gerek. Hem üç-beÅŸ kuruÅŸ para kazanacak; hem de düğün için beÅŸ-on arşın birÅŸey alacak. Ä°yi hoÅŸ ama Veysel'in ayakları hep geri geri gidiyor, önünü gördüğü yok. Kayseri'yi tutmuÅŸlar ki, baÅŸlamış piÅŸmanlık..."KeÅŸke hiç katılmasaydım kervana. BaÄŸ bahçe iÅŸinde çalışıp,düğün masrafımı yetirirdim" der olmuÅŸ kendi kendine... Sonra da; "Ama Halep'in ipeklileri iyi olur. Üç-beÅŸ arşın alırım. Birkaç parça da halı alırsam, düğünün yarı yolu alınmış olur" deyip teselli ediyor kendini.
    Günler, haftalar sürüyor yolculuk. Sonunda Halep'i tutuyor kervan. Yol yorgunluÄŸu bir yandan; niÅŸanlıya özlem öte yandan. Ama olsun! Dönüş kolay olur diyor. Getirdikleri malı yıkıp, yenisini yüklemeye baÅŸlıyorlar. Bir yandan da, ufak tefek alışveriÅŸ yapıyorlar. NiÅŸanda güzel bir hatem yüzükle, altın bir bilezik takmış niÅŸanlısına... Ona uygun birkaç takı alıyor. Allısından, yeÅŸillisinden de ipek kumaÅŸlar.
    Derken, dönüş baÅŸlıyor. Veysel heyecanlı... Veysel aceleci... Elinden gelse, telli turnanın kanadına sarılacak. Ver elini Sivas eli! Devesiydi, kervanıydı, atıydı, eÅŸeÄŸiydi... Görmüyor gözleri. Hayal kuruyor. KuÅŸ olup Sivas'ta niÅŸanlısının yanında oluyor. Halep'ten aldığı armaÄŸanları veriyor ona... Özlemini dillendiriyor. YolculuÄŸun güçlüğünü anlatıyor. Sonra düşünden sıyrılıp üstüne bindiÄŸi atı dehliyor. Elinden gelse uçuracak atı... Ne var ki, atı uçursa da kervana bağımlı... Deve yürüyüşü, eÅŸek yürüyüşü, turna uçuÅŸu, yıldızların doÄŸuÅŸu... Sivas elleri... Düşlerini süslüyor Veysel'in.
    Gün bir daha batıyor, yeniden çıkıyor. GüneÅŸ, kaç kez battı, kaç kez çıktı güneÅŸ bilmiyor Veysel. BildiÄŸi tek ÅŸey Sivas'a doÄŸru kervanı sürdükleri. Nurhak'ı geride bırakıp Sivas kokusunu getiren yeller esmeye baÅŸlayınca, biraz  daha heyecanlanmış Veysel. Karakışın ayazı vız geliyor. Kervanın atını, eÅŸeÄŸini, devesini sırtlanmış da çekiyor gibi, hızlandıkça hızlanıyor. Dönüp arkaya baktığında, kervanı saatlerce geride bıraktığını görüyor. YavaÅŸlıyor, bekliyor kervanı. Sonra yeniden ara açılıyor. 
    Kayseri sınırını aşıp "Burdan ötesi Sivas elleri" olunca baÄŸlasan durmaz Veysel. Kervan geceyi geçirmek üzere yol üstünde konaklamış. Sabah olsun da yürüsünler. Millet derin uykuda. Veysel, Sivas nöbetinde! Sabahı iple çekiyor. Kervanın gönüllü nöbetçisi olmuÅŸ. Dolanıp duruyor. Bir aÅŸağı, bir yukarı. Karın, ayazın, tipinin de haddi hesabı yok. Göz gözü görmüyor. Kar diz boyu. Bir yel de esiyor ki, eh! Sivas'ın kokusunu getiriyor. NiÅŸanlısından özlem taşıyor. Ne yapsın Veysel? Derken, bir telli turna havalanıyor yol kenarından. Bakıp kalıyor arkasından Veysel. Bakıp kalıyor ki, tüm özlemini, duygularını turnanın kanadına yıkıyor. Düşleri kendine kalıyor. Bir de sarı yıldıza takılıyor gözleri; "Tan yıldızı doÄŸmuÅŸ. Seher yıldızı doÄŸmuÅŸ. Gün ışıyacak biraz sonra" deyip davlumbaza yönelmiÅŸ ilk.... VurmuÅŸ turayı... Güm güm de güm! Uyandırmış herkesi... AÄŸzından iki cümlecik çıkmış, "Sarı yıldız, mavi yıldız" diyebilmiÅŸ. "Kalkın artık. Gün ışıyacak. Yola koyulmanın vaktidir" demiÅŸ. Deneyli kervancılar, "Tan yıldızı deÄŸil bu! Daha sabaha çok var" demiÅŸlerse de Veysel ısrarlı."Åžunun ÅŸurasında Sivas'a birÅŸey kalmadı. BoÅŸa vakit geçirmenin anlamı yok. Bakın yıldız nasıl ÅŸavk veriyor? Sabahı müjdeliyor" Sonra kula atı çekip, sırtına atlıyor. Ver elini Sivas. Yıldız kaybolacak da, gün ışıyacak. Hava biraz ısınacak. Yol yordam görünecek. Kervan yol alacak. Ne gezer! 
    Dehliyor atını; ama ortalık karanlık. Kar aydınlığı var, o kadar! Altındaki kula tayı dehliyor; ama yol almak da zor. Günlerdir yaÄŸan kar, yolu kapatmış. Göz gözü görmüyor. Halep'e giderken gözü nasıl hep arkadaysa, ÅŸimdi de gözü hep Sivas'tan yana Veysel'in. Telli turnaya özeniyor, "Ä°nsanların neden kanadı yok? Hem ayakları, hem de kanatları olsaydı." diye geçiriyor içinden. Sonra, sarı yıldıza özeniyor, "Yıldız olmak da  güzel," diyor. "Dünyanın neresini istese görür yıldızlar. Mavi  yıldız, sarı yıldızÂ…TurnaÂ…Kula at" diyor kendi kendine. Sonra da dönüp arkaya bakıyor ki, kar tufanından kervan görünmüyor. Atını geriye doÄŸru mahmuzlayıp "Ha gayret Sivas'a bir ÅŸey kalmadı" diyor. Yeniden ileriye doÄŸru, karanlığa, ayaza, tipiye mahmuzluyor atını. Bir de sarı yıldıza takmış kafasını. Asılmış da gökkubbede duruyor sarı yıldız. Kıpırdadığı yok. O gidecek de gün ışıyacak. I-ıh! Yerinde asılı duruyr sarı yıldız. Eke kervancılar da itiraza baÅŸlıyorlar :"Bu yıldız, tan yıldızı deÄŸil. BoÅŸuna koyulduk yola. Uygun bir yerde konaklayıp sabahı bekleyelim" diyorlar. Ha deyince uygun yer bulmak zor. Kervansarayı epey geride bırakmışlar. Veysel derseniz ateÅŸli... "Hepiniz bilirsiniz ki, bu yıldız tan yıldızıdır. Biraz sonra kaybolacak, gün doÄŸacaktır. Ha gayret arkadaÅŸlar! Sivas'a çok kalmadı." diyor. Ne desin arkadaÅŸları? Dönseler bir dert; sürseler bir dert. Çok geçmeden tipi daha da artıyor. Kar bir savruluyor ki, adım atmanın olanağı yok. OlduÄŸu yerde kalıyor kervan. Kara, tipiye, ayaza, ecele teslim ediyor kendini.   
    Aradan aylar geçiyor. Bahar geliyor. DaÄŸlardaki karlar eriyor. Irmaklar, dereler harıl harıl... Köylü  sabanı koÅŸup tarlaya yöneliyor. Kervanlar yüklenip Halep yolu tutuluyor. Kayseri yoluna giriÅŸte, bugün KERVANKIRAN denile yere gelenler ne görsün! Boylu boyuna, atıyla, eÅŸeÄŸiyle, devesiyle, insanıyla koca bir kervan uzanmış, üst üste yatıyor. Kervana beÅŸ yüz metre uzakta da, kula atıyla Veysel uzanmış. OlduÄŸu yere gömüyorlar kervanı. Bugün Kayseri üzerinden Sivas'ı tutanlar, kervanın kırıldığı yeri, yani KERVANKIRAN'ı yalayıp geçer. Bilen bilmeyene anlatır; kervanın, Veysel'in öyküsünü... Halkın dili ozanlar da geçer oradan. DERTLÄ° geçer, AÅžIK KEREM geçer, daha nice isimsiz ozana dil olur kervanın öyküsü. O sarı yıldıza da "Kervankıran yıldızı" der halkımız. Kimi ozan "Havalanma telli turnam" der, kimi "Yıldız akÅŸamdan doÄŸarsın" diye dillendirir. Ama öykü hep aynıdır; kara saplanıp kırılan kervanın ve niÅŸanlısına koÅŸan Veysel'in öyküsü...

 
I – AŞIK DERTLİ VARYANTI

Havalanma telli turnam, aman aman hey!   
Uçup gitme yele karşı,                                                   
Ah niye doğdun sarı yıldız, mavi yıldız,
Yıldız, yıldız, yıldız...

Zülüflerin tel tel olmuş, aman aman hey!
Döküp gitme yele karşı, 

Ah niye doğdun sarı yıldız, mavi yıldız,
Yıldız, yıldız, yıldız...

Evler yıkan beller büken,
Kanlım oldun Kervankıran,
Dön dön dön dön

Davlumbaza vur turayı,
Aman aman aman hey!
Dünden avladık burayı,

Ah niye doğdun sarı yıldız, mavi yıldız,
Yıldız yıldız yıldız...

Getir oÄŸlan boz kulayı, 
Binem gidem yare karşı,

Ah niye doğdun sarı yıldız, mavi yıldız,
Yıldız yıldız yıldız...

Şahinim var, bazlarım var,
Aman aman aman hey!
Ördeğim var kazlarım var,

Ah niye doğdun sarı yıldız, mavi yıldız,
Yıldız yıldız yıldız...

DERTLÄ° der ki, dünya fani, 
Aman aman aman hey!
Seni seven neyler malı,

Ah niye doğdun sarı yıldız, mavi yıldız,
Yıldız yıldız yıldız...

Yakışmazsa öldür beni,
Aman, aman, aman hey!
Giyin yeşil ala karşı,

Ah niye doğdun sarı yıldız, mavi yıldız,
Yıldız yıldız yıldız...           
     

II – KEREM VARYANTI       
                         
Sabah oldu ÅŸavkın batmaz   
Döne Kervankıran döne,
AÅŸk ateÅŸi serden gitmez,
Döne Kervankıran döne.
            
Yıldızlardan ürüşansın,
Benim gibi perişansın,
Garip başına düşensin,
Döne Kervankıran döne.

Parmağında hatem yüzük,
Kolunda altın bilezik,
Boynun eğmiş kıza yazık,
Döne Kervankıran döne.

Yücelerden düze indim, 
Tatlı canımdan usandım,
Yıldız gördüm, sabah sandım
Döne Kervankıran döne.

Sana Kervankıran derler,
Yare ikrar veren derler,
Bana dertli KEREM derler,
Döne Kervankıran döne.


III – ERZURUM FARUK KALELİ VARYANTI
        
Ah! Yine bugün yaralandım,
İndim etrafı dolandım,
Dertli canımdan usandım.
            
Sana derler Kervankıran,
Beller büken, evler yıkan...

Yıldızlardan ürüşansın,
Benim gibi perişansın,
Yardan bana bir nişansın.
            
Sana derler Kervankıran,
Beller büken, evler yıkan...

Yine doÄŸdu sarı yıldız, 
Yine doÄŸdu mavi yıldız, 
            
Sana derler Kervankıran,
Beller büken, evler yıkan...

     KAYNAKÇA :
1- Yaşar Kemal Göğceli, Sarı Yıldaz, Mavi Yıldız, TFA, Ekim 1953, cilt 3, Sayı,51, S. 801
2- THM Repertuarı, TRT Müzik Dairesi Yayınları,S.95    
3- Nejat Birdoğan, Notalarıyla Türkülerimiz, Birinci Baskı,Özgür Yayın Dağıtm, İstanbul, 1988 S. 160

                                            YaÅŸar ÖZÃœRKÃœT
                                         Ã–yküleriyle Türküler 1