Kırmızı gül demet demet,
Sevda deÄŸil bir alamet,
Balam nenni, yavrum nenni
Gitti gelmez ol muhannet
Şol Revanda balam kaldı,
Yavrum kaldı balam nenni.
Bir annenin Şol Revan'da kalan balası (yavrusu) üstüne söylediği bir tüküdür. REVAN ise bugünkü adıyla ERİVAN, yani günümüzde Ermenistan'ın başkenti...
Türkümüze konu olan olayın geçtiği zaman büyük olasılıkla 17. yüzyıl sonrası... Neden derseniz, REVAN Osmanlının önemli bir ticaret merkezi o zamanlar. Ama bir ara elden çıkmış. Safeviler işgal etmiş. Yıl 1635. Dördüncü Murat ikiyüzellibin kişilik bir orduyla Revan seferini düzenlemiş. Sekiz ay yirmi dokuz günlük kuşatma sonunda Revan yeniden Osmanlı topraklarına katılmış.
Eskisi gibi kervanlar gider gelir olmuş. Mal götürüp mal getirmişler. Memet de gidip gelen kervancılardan birisi. Anasının da tek Balası. Tek oğlu. Erzurum yöresinde üç - beş dönümlük tarlalarını ekip dikiyorlar. Yetiştirdikleri ürünü de kervana katıp, Revan'da satıyor Memet... Memet de Memet hani... Karayağız bir delikanlı ... Taşı tutsa, suyunu çıkaracak kadar güçlü. Bir de alışkanlığı var Memet'in. Her akşam tarla dönüşü, bahçelerden derlediği demet demet gülleri getiriyor anasına... Anayla oğul arasında bir simge gibi kırmızı gül demeti... Sevgi saygı simgesi.
Gülleri evinin dışında kurutuyor ana.. Onlara baktıkça oğlunu görür gibi oluyor... Hele Memet kervandaysa. Gözü gönlü kırmızı gülün kurumuş, gazelleşmiş demetinde ananın. Rüyaları hep Memet üstüne... Revan yollarını düşlüyor hep. Kimi zaman kara saplanmış görüyor kervanı. Kanter içinde uyanıyor, hayra yormaya çalışıyor. Kimi gecelerde de toza dumana katılmış kervanın, atının, eşeğinin, devesinin bir toz bulutu içinde kayboluşunu düşlüyor. Bir hortum yutuyor kervanı. Koca kervan döne döne göğe çekiliyor. Geride ne bir at, ne de bir deve, ne de insan kalıyor. Memet'i arıyor gözleri. Kara yağız, kaytan bıyıklı Memet, ellerini uzatıyor anasına. "Tut ellerimi" diyor, ama ne gezer. Anasının elleri boşlukta kalıyor.
Sözün kısası, günü gelip de kervan Revan'dan dönene kadar bu böyle sürüp gidiyor. Kervanın dönüşünü dört gözle bekliyor. Bazen kışın yola saldığı oğlu yazın dönüyor. Bazen de tam tersi oluyor. Kervanın dönüşü, bayram gibi.. Kimi kocasını, kimi yavuklusunu karşılıyor. Kimi analar da oğullarını.. Sarılıp, ağlayanlar, sevinç gözyaşı dökenler. Yemen seferinden döner gibi. Gerçi savaş dönüşü değil ama hastalığı sağlığı var... Karı var, ayazı var. Bir de salgın hastalık söylentisi yayılmış. Veba hastalığı kırıp geçiriyor ortalığı o dönemde. İlkin bir ateş sarıyor bünyeyi. Kusma, iltihap, baş dönmesi. En sonunda sayıklama. Artık kurtuluşu yok. Sayıklaya sayıklaya götürüyor insanı. En erken üç gün. En geç yedi gün içinde başlıyor sayıklama... Kurduğu tüm dünya yok oluyor bir anda insanın. İşte Memet'i de yakalıyor gurbet ellerde veba denen illet ve kısa bir sürede de alıp gidiyor canını...
Bir çalının dibine gömüyorlar Memet'i. Söylenecek sözleri, sevgiliye, anasına özlemiyle birlikte örtüyorlar üstünü. Kara toprak alıyor bağrına. Gençmiş... Sevenleri varmış.. Anası yavuklusu yol gözlüyormuş. Ecel bu! Kimini sele, kimini yele verir. Memet'i de Revan'da vebayla yakalıyor. Sayıklaya sayıklaya gidiyor Memet. Kucak dolusu kırmızı güller elinde kalıyor. Sevgiliye özlemi de dilinde ! Artık bir çalıdır mezar taşı Memet'in..
Bir tek Memet değil vebaya teslim olan. Kervanın çoğu kırılıyor. Sahipsiz mezar oluyor Revan'da... Kalanlar perişan. Utangaç. Yaşıyor olmaktan utanıyorlar sanki... Sanki ölenlerin sorumlusu ölmeyenlermiş gibi... Ağır ağır Erzurum'a giriyor kervan. Analar, bacılar, sevgililer, oğullar, eşler meraklı gözlerle karşılıyorlar kervanı. Aradığını bulan sarmaş dolaş. Gözyaşları hıçkırıklara karışıyor. Aradığını bulamayanlar, ilk rastladığına soruyor? "Oğlum nerede? Birlikte çıktınız kervana. Nerede kaldı?". Sen sen ol da gel yanıtla. "İlkin kusma başladı. Sonra da bir ateş. En son sayıklama başladı. Tüm sevdiklerini bir bir sıraladı. Titreye titreye sayıkladı. Yedi gün dayandı Memet. Sonra....Sonra bir çalının dibine gömdük onu".
Anadır... Alıyor, veriyor, veriyor, alıyor. Oluru yok. Diline kırmızı gülleri doluyor. Ol tabipten medet diliyor. Olmuyor. Ver elini dağ yolları. Dilinde türküsü, gönlünde oğlunun hayali. Deli olup dağlara düşüyor. Onu son görenler, elinde bir demet kırmızı gül, dilinde "Kırmızı gül demet demet. Sevda değil bir alamet… Şol Revan'da balam kaldı. Yavrum kaldı" diye diye haykırdığını söylüyorlar.
Kırmızı gül demet demet,
Sevda deÄŸil bir alamet,
Balam nenni yavrum nenni,
Gitti gelmez ol muhannet,
Şol Revanda balam kaldı,
Yavrum kaldı balam nenni.
Kırmızı gül her dem olmaz,
Yaralara merhem olmuz,
Balam nenni yavrum nenni.
Ol tabipten derman gelmez,
Şol Revanda balam kaldı,
Yavrum kaldı balam nenni.
Kırmızı gülün hazanı,
Ağaçlar döker gazeli,
Balam nenni yavrum nenni,
Kara yağızın güzeli,
Şol Revanda balam kaldı,
Yavrum kaldı balam nenni.
KAYNAKLAR :
1- Suat Işıklı "Yakutiye" Ankara (12 Mart 1960) Yıl:5, Sayı :4, Sayfa:14
2- Serbülent Yasun, "Halk Türkülerimiz" Üçüncü baskı, 1. Cilt, sayfa 165
3- Cahit Öztelli, Halk Türküleri Evlerinin Önü, 2. Baskı Nisan 1983, sayfa 64
Yaşar ÖZÜRKÜT
Öyküleriyle Türküler 2