Diyarbakır'da samimi arkadaşlar 15 gün ara ile bir evde kadınlar ve erkekler ayrı odalarda olmak üere dost meclisinde toplanırlar.
Böyle dost meclislerinden biri de Salih Bey'in evinde yapılmaktadır. Yemekler yenir, sohbetler yapılır, çalgılar çalınarak şarkı ve türküler söylenir. Bu geceye Diyarbakır'a memur olarak yeni tayin edilen Yavuz Bey de , hanımı ve kızı ile birlikte katılmışlardır.
Gece bitiminde katılanlar birer birer evden ayrılırken Haluk ve ağabeyi Kemal de kalkarlar. Yavuz Bey, hanımı ve kızını bu iki kardeş ile tanıştırır. Sokakta beraber yürürlerken Haluk, Yavuz Bey'in kara kaşlı, kara gözlü güzel kızı Nalan ile göz göze gelir. Kız edalı bir şekilde Haluk'a bakarak gülümser. Haluk da aynı şekilde karşılık verir, bir müddet sonra ayrılırlar.
Haluk, gece yatağında hep bu kızı düşünür ve hayaller kurar, sevdalanmıştır. Başından ilk defa böyle bir şey geçmektedir. Birkaç gün sonra ağabeyi, Haluk'un tutum ve davranışlarında değişiklik olduğunu hisseder ve yanına çağırarak "Haluk nedir bu halin ? Sende bir haller var. Neden hep dalgınsın, ne oldu ?" diye sorunca Haluk, "Ağabey, bir şey yok sadece biraz canım sıkılıyor, herhangi bir şey olsa söylerdim" der. Haluk, ağabeyi ile içli dışlı olduğu halde hissiyatını, utanır ve söyleyemez.
Haluk, hemen hemen her gün sevdalandığı Nalan'ın oturduğu sokaktan, belki tekrar karşılaşırız düşüncesi ile geçmektedir. Nihayet birgün karşılaşırlar. Nalan, İstanbul'da büyümenin verdiği rahatlıkla Haluk'la selamlaşır. Sokak içerisinde beraber yürüyerek konuşurlar. Bir ara Nalan, tanıştıkları gecenin çok güzel olduğunu ilk defa böyle bir toplantıya katıldığını, şayet bir daha olursa davet edilmelerini beklediklerini belirtir. Haluk utancından ve heyecanından önüne bakarak konuşunca Nalan, "Neden hep önüne bakıyorsun, insanlar konuşurken yüz yüze bakarlar" deyince Haluk, kafasını kaldırıp Nalan'a bakar. İçinden bir şeylerin kopup aktığını hisseder. Nalan, "Sen hep böyle utangaç mısın ?" diye sorar. Haluk da "Yetişme tarzımız böyle, bir de çok güzelsin onun için bakamıyorum" der. Nalan, gülerek "Sen de çok yakışıklısın" der. Bir müddet konuşmazlar. Haluk sevincinden yerinde duramaz bir haldedir, konuşacak başka bir şey bulamayınca bir başka gün görüşmek üzere ayrılırlar.
Haluk'un sevdalı olduğunu ve kendisini bu kıza kaptırdığını hisseden arkadaşları, Haluk'un ağabeyinin çok samimi olduğu Hevedanlı Münir Bey'e konuyu anlatmak için yanına giderler. Münir Bey gençleri oturtur "Hayırdır böyle toplu geldiniz, neden Haluk aranızda değil ?" diye sorunca, "Biz de zaten Haluk'un durumunu size anlatmaya geldik" derler. Anlatmaya başlarlar. "Münir ağabey, Haluk sevdalanmış hem de İstanbullu bir kıza. Gözü kimseyi görmüyor. Durumu iyi değil. Buna bir çözüm bulmak için size geldik, çünkü Haluk'un ağabeyi Kemal, sizin samimi arkadaşınız. Ona durumu anlatın. Bizler Haluk'u çok seviyoruz. Onun mutlu olmasını biz de istiyoruz" derler. Münir Bey, gençlere teşekkür ederek "Ben Kemal ile konuşurum. Bir çözüm yolu buluruz" der. Haluk'’un arkadaşları sevinerek müsade isteyip ayrılırlar.
Münir Bey, Haluk'un durumunu Kemal'e anlatır ve ona yardımcı olmasını söyler. Kemal "Zaten onda bir şeylerin olduğunu hissetim fakat böyle bir şey olacağını tahmin edemedim. Kardeşimin mutluluğu için ne gerekiyorsa yapacağım" der.
Kemal, hanımı ile konuşarak evlerinde bir akşam arkadaşlarını toplayıp bir eğlence tertipler ve Yavuz Bey'i de hanımı ve kızı ile beraber gelmesi için davet eder. Amaçları kızı ve ailesini daha yakından tanımaktır. Bunu Haluk'un yengesi üstlenmiştir. Toplantı akşamı Haluk, mahalli kıyafetlerini (gabardin kumaştan yapılmış şalvar, şalvarın üzerine bağlı acem kuşağı, ipek gömlek ve kırk düğme yelek) giymiş misafirleri karşılamaktadır. Misafirlerin çoğu gelmiş fakat Yavuz Beyler henüz gelmemişlerdir. Haluk, heyecanlı bir şekilde gözleri kapıdadır. İşte o anda kapı çalınır. Kapıyı açan Haluk, karşısında Yavuz Bey'i, hanımını ve sevdalandığı Nalan'ı görünce yüzü güler ve "Hoş geldiniz" diyerek içeri buyur eder. Nalan,"Haluk bu ne güzel kıyafet sana çok yakışmış" der. Haluk teşekkür ederek misafirleri oturacakları yere kadar getirir.
Geç vakte kadar oturan misafirler yavaş yavaş kalkarlar. Haluk, Yavuz Beylere sokağın sonuna kadar refakat eder. Bu arada Nalan'la sohbet ederler. Ayrılırken tokalaşırlar. Nalan, Haluk'un elini sıkarken gözlerine bakar. Haluk tir tir titremektedir, birbir- leriyle bakışırlar ve "iyi geceler" dileyerek ayrılırlar. Haluk eve dönerken sevinçten uçmaktadır.
Yengesi, Kemal'e kızı çok beğendiğini, şen şakrak ve maharetli olduğunu, bu kızı Haluk'a almanın doğru olacağını söyler. Kemal, Haluk'u yanına alarak; "Bak kardeşim senin sevdalandığını biliyoruz. Yengen de kızı çok beğenmiş. Senin mutluluğun için ben ne gerekiyorsa onu yapacağım. Artık sen kendini toparla gerisini biz hallederiz" deyince Haluk, ağabeyinin elini öper. Ağabeyi de onun yüzünü öper.
Bir müddet sonra Yavuz Bey senelik izne ayrılır ve ailesiyle beraber İstanbul'a giderler. İstanbul'da iken Yavuz Bey'in tayini Diyarbakır’dan bir başka vilayete çıkar ve Diyarbakır'a hiç dönmeden yeni tayin edildiği vilayete giderler. Bu durum Haluk'da büyük bir üzüntü yaratır. Ağabeyi de çok üzgündür. Haluk ve Nalan bir daha hiç görüşemezler.
* Kaynak kişiler: Seniha Güran ve Şahin Cizrelioğlu
Diyarbakır Kültürü
Vedat GÃœLDOÄžAN