Bu türkünün gerçek öyküsü konusunda; çok farklı görüşler ve kanıtlanamayan araştırmalar vardır.
Örneğin, Mehmet Gökalp, bu türkünün sözlerinin Aşık Canani'ye ait olduğunu, "Şanova" kelimesinin aslında "Şamova" olduğunu ve Şamova'nın da "Kars ili sınırları içinde bir ovanın adı" olduğunu iddia eder. Ancak yapılan araştırmalar sonucunda; ne Kars'ta ne de Türkiye'nin başka bir yerinde böyle bir ovanın olmadığı anlaşılmıştır.
Bu türküyü çalıp - söyleyip, tanıttığı için Neşet Ertaş'a mal edenler olduğu gibi, TRT THM Repertuarı'na Kaynak Kişi olarak veren Çekiç Ali'ye mal edenler de vardır. Güzel olan ise bu iddiaların, bahsi geçen kişilerin varisleri veya aileleri tarafından değil de 3. kişiler tarafından ortaya atılmasıdır. Ailelerin bu konuda öne çıkan bir iddiaları olmamıştır..
Bu türkünün gerçek öyküsü konusunda; ortak noktalar da barındırmakla birlikte öne çıkan farklı 2 görüş ve de araştırmayı burada paylaşacağız. Hangisinin tam olarak gerçek olduğunu belirlemek tam mümkün olmadığından her ikisini de yayınlamayı en doğru yol olarak düşündük.
REPERTÜKÜL
1. ÖYKÜ... ( Araştırma : Dr. Halil ATILGAN )
AŞIK HÜSEYİN VE ACEM KIZI TÜRKÜSÜ
Eskiden Kadirli'nin varlıklı insanları, eğlenmek için vilayetleri Adana'ya değil de, Adana'dan daha hareketli ve şen olan Ceyhan'a giderlerdi. Kadirlililer ürünlerini orada satarlar, ihtiyaçlarını da temin ederlerdi. Ceyhan'a giderken Ceyhan nehrini "gemi" dedikleri ağaçtan yapılmış sal ile geçerler, Ceyhan'daki pavyonlarda eğlenir, han denilen üstü otel altı da atların ahırı olan büyük binalarda kalırlardı.
Bir gün yine Ceyhan'a gittiklerinde, Ceyhan ırmağı kenarında ki pavyonda bir tiyaturanın (şimdiki pavyonlardaki dans ve eğlencenin adı) olduğunu ve bu tiyaturada Acem Kızı adında dans eden bir bayanın bulunduğunu öğrenirler. Kadirli ağaları başka bir gün yanlarına Aşık Hüseyin'i de alıp Ceyhan'a Acem Kızını seyretmeye giderler.
Tiyatura başlar, Kadirlililer şanonun ön tarafına hep birlikte otururlar. Sabırsızlıkla Acem Kızı beklenmeye başlanır. Derken o an gelir. Takdim edilen Acem Kızı şanoya çıkar. Parmaklarındaki zillerle, hem şarkı söyler, hem de dans eder. Bu durumdan Kadirlililer ve Aşık Hüseyin çok etkilenir. Kadirlililer Aşık Hüseyin'in de Acem Kızına bir türkü söylemesi için faaliyete geçerler. Tiyatura, yani pavyon sahibinden izin alırlar. Durum Acem Kızına iletilir. O da razı olur. Razı olduktan sonra da Aşığın karşısına geçer oturur. Hüseyin alır sazını eline vurur teline.
Çırpınıp da şanoya da çıkınca
Eğlen şanoda da kal Acem Kızı
Uğrun uğrun kaş altından bakınca
Can telef ediyon bil Acem Kızı
Gözlerin olmuştur zemzem dolabı
Kaşın eder Beyrut ile Halep'i
Kıvrılmış saçların sırma kelebi
Gün vurdukça parlar tel Acem Kızı
Amerika kurban çatık kaşına
Avrupa Belçika düşmüş peşine
İngiliz Fransız köle döşüne
Bir de Alman kurban bil Acem Kızı
Seni gören Aşık neylesin canı
Yumdukça gözünden döker mercanı
Burnu fındık ağzı kahve fincanı
Şeker mi şerbet mi dil Acem Kızı
Seni gördüm yüreciğim sızılar
Ak gerdanda dizim dizim gaziler
Çark elinden çıkma gibi pazılar
Altın burma takmış kol Acem Kızı
Canım kurban olsun ikrar güdene
Belin ince boyun benzer fidana
Ateşine yanmış Tarsus Adana
Nasıl zil vuruyor el Acem Kızı
Kuş tüyünden olsun senin tüneğin
Avrupa'dan gelsin cansız bineğin
Berber aynasından duru yanağın
Akar yanağından bal Acem Kızı
Şol ela gözlerin zemzem dolabı
Kaşın eder Beyrut ile Halep'i
Kıvrışmış saçların sırma kelebi
Gün vurdukça parlar tel Acem Kızı
Aşık Hüsey'nim böyle naz'molur
Çok sallanma tenhalarda göz olur
Mısır haznesini versem az olur
Sen de kıymetini bil Acem Kızı.
Seyirciler coşunca Aşık Hüseyin aynı ayakla türküsünü söylemeye devam eder.
Sallanma karşımda Urum'un kızı
Sade gözler değer koca Sivas'ı
İnci mi mercan mı bir fındık ağzı
Arada dengini bul Acem Kızı
Seni övmüş beylerinen gaziler
Gören yiğit yüreğinden sızılar
Çark elinden çıkmış gibi pazılar
Altın burma ister kol Acem Kızı
Güvel ördek gibi gölden kakışın
Ağca ceren gibi çölde sekişin
Eğdirip boynumu şahan bakışın
Altın kemer ister bel Acem Kızı
Aşık Hüseyin'im böyle naz'molur
Sallanma sevdiğim sana göz olur
Mısır'ı Bağdat'ı versem az olur
Aşığın bahşişin ver Acem Kızı
Türküden sonra Acem Kızı dans etmeye başlar. Başlar ama Acem Kızı'nın Aşkı Hüseyin'e, Hüseyin'in aşkı da Acem Kızı'nın yüreğine kor gibi düşer. Acem Kızı'yla yoğun duygular yaşayan Aşık Hüseyin ağalarla birlikte Kadirli'ye geri döner. Gün be gün ateş olup yakan hasret Hüseyin'i alır götürür Ceyhan'a. Acem Kızını bulur, konuşup anlaşırlar.
Aşık Hüseyin'in karısı Kadirli'de çocuklarıyla kalakalır. Günler haftalar böyle geçerken Adana'nın tanınmış ağalarının birinin oğlu da o sırada Acem Kızını duyar ve Ceyhan'a gelir. Defalarca Acem Kızını dinler. Sonuçta Aşık olur. Pavyon sahibine büyük paralar verir. Anlaşmalarına göre ağanın oğlu Acem Kızını Adana'ya götürecektir. Acem Kızı Aşık Hüseyin'in fakir olduğunu bildiği için Adana'ya gitme konusunda hiç nazlanmaz. Acem Kızı, Aşık Hüseyin'e haber vermeden zengin ağa ile birlikte Adana'ya gider.
Acem Kızı'na ulaşamayan Aşık Hüseyi, divaneye döner. Çaresizdir. Yana yana Acem Kızını arar.
Günlerden bir gün Acem Kızının Adana'da olduğunu öğrenir. Belki onu son görüşü olacaktır. Yaya yapıldak Adana'ya varır. Fakat Acem Kızının olduğu yere yaklaşamaz. Uzun zaman Adana kahvelerinde saz çalıp türkü söyler. Zaman içinde bir fırsatını bulur ve aşkına ulaşır. Acem Kızı, Aşık Hüseyin'den kendisini kaçırmasını ister. Hüseyin kaçırsa ki nereye götürecek, hem fakir, hem evli. Oyalamaya başlar. O günlerde Acem Kızının güzelliğini, şanını, şöhretini duyan Maraş beylerinden biri de Adana'ya gelir. Acem kızı yine "şano"da zilleriyle türkü söylemektedir. Acem Kızının çalıştığı tiyaturaya giden Maraş Beyi Acem Kızı ile tanışır. Bey ona bu hayattan kurtarıp hanım yapacağını söyler. O da beyinin teklifini kabul eder. Aşık Hüseyin'den de artık ümidini kesmiştir. Maraş beyi tiyatura sahibine bolca para verir. Acem Kızını da bataklıktan kurtarır. Aşık Hüseyin tiyaturaya gelir ki ne görsün, Acem Kızı gitmiş. Yerinde yeller esiyor. Dünya başına yıkılır.
Acem Kızı, Maraşlı Bey ile Maraş'a gider. Ev hanımı olur. Çoluk çocuğa karışır.
Acem Kızına kavuşamayan Aşık Hüseyin çaresizdir. Tüm fırsatları kaçırmış Acem Kızı sevdasında yenik düşmüş. Kapısına konan talih kuşunu kovalamıştır. Tek çare karısının ve çocuklarının yanına dönmektir. O da öyle yapar. Karısını ve çocuklarını alır, evini yükletir, Afşin''in Erçene köyüne, elinin, aşiretinin içine döner. 1945 yılında Erçene de vefat eder.
Dr. Halil ATILGAN
NOT :
Aşık Hüseyin'in Acem Kızı hikayesi Aşık Feymani'nin (Osman Taşkaya) anlatmasıyla kaleme alındı.
Feymani de: Bu bilgileri Kadirli'nin Araplı (Döğenli) köyünden Küçük İbrahim lakaplı İbrahim Erdoğan'dan, Kozan'ın Bucak köyünden Deli Hazım lakaplı Hazım Demirci, Kadirli'nin Çaygeçit köyünden Aşık Ali Gezer'den (Ali Kocaçiftçi) 1968 sonbaharında köyleri gezdiği zamanda öğrendiğini ifade etti.
"Şano" kelimesi eğlence yerindeki sahnenin adı. "Çırpınıp da şanoya da" çıkınca dizesiyle Acem Kızı'nın zilleriyle çırpınarak sahneye çıkması ifade edilmektedir. Neşet Ertaş'a göre dizedeki "şano'ya da" çıkınca sözcüğü "şanovaya" şekline dönüşmüş. Dizede "çırpınıpta şanovaya çıkınca" şeklinde söylenmiş.
Sözleri Aşık Canani'ye mal eden Mehmet Gökalp de Neşet Ertaş'ın aynı dizede kullandığı şanovaya sözcüğünü Şamova'ya dönüştürmüş. Dizede Çırpınıp da Şamova'ya çıkınca şeklinde söylenmiş. Mehmet Gökalp: "Şamovası Kars ili sınırları içinde bir ovanın adıdır" diyor. Biz bunu doğrulamak için Kars ilinin Selim ilçesinin Sipkor (Yamaçlı) köyü muhtarı Sn. Hayrettin Bay'ı aradık. Kars ili sınırları içinde böyle bir ovanın olmadığını söyledi. Ayrıca Karslı Aşık dostum Mürsel Sinan'ı arayarak Şamovası konusunu araştırmasını rica ettik. Sağ olsun Mürsel Sinan da sordu soruşturdu. Kars ili sınırları içinde böyle bir ovanın olmadığını söyledi.
2. ÖYKÜ... ( Araştırma : Savaş AKBIYIK )
ÇIRPINIP DA ŞANOVA'YA ÇIKINCA (Acem Kızı)
"ÇIRPINIP DA ŞANOVA'YA ÇIKINCA (Acem Kızı) adlı türkünün gerçek öyküsüne geçmeden önce türkünün öyküsünün nasıl öğrenildiğinden biraz bahsetmek gerekir.
Orta Anadolu Türküleri'nin en önemli temsilcilerinden ve kaynak kişilerinden Neşet Ertaş, Almanya'dan dönüp İzmir'de yaşamaya başladığı yıllarda, konser ve Tv. programları için Ankara'ya geldikçe çoğunlukla aynı otelde kalırdı. Ertesi gün İzmir'e dönmeden evvel ise bu durumu bilen ve ziyaretine gelen eş - dost ve yakın sanatçı arkadaşları ile Ankara Beşevler Semti'ndeki bu otelde sohbetler eder, hasret giderirlerdi.
Yine böyle bir günde, özellikle Orta Anadolu Türküleri denince hemen akla geliveren birkaç isimden birisi olan sanatçı arkadaşı Gülşen Kutlu ve müzisyen kardeşi Hakan Kutlu kendisini ziyaretine gelirler. Bir süre sohbet edildikten sonra, İzmir'e dönmek üzere Ankara Esenboğa Havaalanı'na gitmesi gereken Neşet Ertaş'ı, alana Gülşen ve Hakan Kutlu, kendi otomobilleri ile bırakmak isterler ve birlikte yola çıkılır.
Yol boyunca sohbet devam ederler. Hakan Kutlu, sohbet sırasında hazır böyle bir ustayı bulmuşken Neşet Ertaş'a ,"bu kadar duygulu ve anlamlı türküleri nasıl yakıyorsunuz ...?" diye sorar. Bu soru üzerine Neşet Ertaş, bir türkünün ortaya çıkması için ölüm, ayrılık, gurbet, sevda...vb. derin duyguların yaşanması gerektiğini belirtirken, "mesela Acem Kızı Türküsü'nün nasıl yakıldığını biliyor musunuz..? " der ve "Bizim Kırşehirli müzisyenlerden birisi" diyerek anlatmaya başlar....
NOT 1 : "Acem Kızı" adlı türkünün kaynak kişisi olan Çekiç Ali'nin, kendisi gibi müzisyen ve kaynak kişi olan oğlu Aydın Çekiç ve yine Kırıkkale - Keskin - Kırşehir Yöreleri'nin önemli müzisyen ve kaynak kişilerinden Seyit Çevik ile bu konuda yapılan söyleşilerde, Neşet Ertaş'ın, kim olduğu hakkında detay vermeye o an için belki de gerek görmediği ve "Bizim Kırşehirli müzisyenlerden birisi" diyerek bahsettiği kişinin, 1883 yılı doğumlu Salman Çoker'in (Cöke) tek oğlu oğlan ve düğünlerde Bağlama çalıp , türkü söyleyerek geçimini sağlayan, yaklaşık 1900 -1910 doğumlu "Yusuf Cöke" (Selli Yusuf ) olduğu öğrenilmiştir. Yusuf Cöke, yıllarca bu türküyü çalıp söylemiş ve yaklaşık 60' lı yaşları civarında da vefat etmiştir. Aydın Çekiç ve Seyit Çevik 'in anlatımına göre yörede herkes bu türküyü Yusuf Cöke'den öğrenmiştir... ( Savaş Akbıyık )
Neşet Ertaş'ın anlattığı, Aydın Çekiç ve Seyit Çevik'in de doğrulayıp, detaylandırdığı, yaşanmış bir sevda türküsü olan Acem Kızı türküsünün öyküsü şöyledir;
Geçmiş zamanlarda İran'dan Türkiye'ye gösteri gurupları gelir, şehirleri ve ilçeleri dolaşarak büyük çadırlarda hem tiyatro oyunları oynar, hem dans eder hem de şarkılar söylerlermiş.
Böyle bir gösteri gurubunun Kırıkkale - Kırşehir civarına geldiği duyulunca, Kırşehir'de yaşayan ve düğünlerde Bağlama çalıp, türkü söyleyerek yaşamını sürdüren, Yusuf Cöke ( Selli Yusuf ) merak ederek izlemeye gider . Program devam ederken, sahneye dans ederek gelip şarkı söyleyen kızlardan birisi, güzelliği ile Yusuf Cöke'yi adeta büyüler. Bu güzel İranlı Acem Kızı'nı sahnede belki de bir şarkılık kısa bir süre izleyebilen ve çok etkilenen Yusuf Cöke, adını dahi bilmediği bu İranlı kızı tekrar tekrar görme isteği ile o günden itibaren gurubu her akşam izlemeye gider. Bu durum 1 hafta 10 gün kadar devam eder. Sonunda gurup o bölgedeki programını tamamlar ve bölgeden ayrılır.
Ekonomik açıdan zaten zar - zor geçinebilen Yusuf Cöke'nin gurubu takip etmesine veya kız ile irtibat kurmasına zaten imkan yoktur. Yusuf Cöke, bu güzel Acem Kızı'nı uzun süre aklından çıkaramaz. Hiç konuşamadığı, belki de hiç göz göze dahi gelemediği, sadece sahnede yani Şano'da izleyebildiği, ama türküsünde "Uğrun Uğrun Kaş Altından Bakınca, Can Telef Ediyor Gül Acem Kızı" diyecek kadar bakışlarından çok etkilendiği, biraz daha görebilmek için ise "Çırpınıp Da Şano'ya Çıkınca, Eylen Şano'da Kal Acem Kızı" diyerek bakmaya doyamadığını ve onu görebildiği zamanın çabuk tükendiğini belirttiğ,i bu güzel kıza duyduğu derin sevda ile bu türküyü yakar ve vefat ettiği 60 'lı yaşlarına kadar da hiç dilinden düşürmez, yıllarca çalıp - söyler.
( Kaynak : Neşet Ertaş, Aydın Çekiç, Seyit Çevik ) ( Aktaran : Gülşen Kutlu, Hakan Kutlu )
NOT 2 : Neşet Ertaş, öyküyü anlatırken "ŞANO" kelimesinin, "sahne" anlamına geldiğini söyler. Türk Dil Kurumu sözlüğüne bakıldığında açıklama şöyledir;
ÅžANO : Sahne, Tiyatro sahnesi...
"Bir sevdiğim, şanoda şarkı söyler
Biri yanı başımda, içer içer ötekini kıskanır..."
Orhan Veli Kanık
NOT 3 : Yusuf Cöke'nin "Şano" kelimesini, oyunu izlemeye gittiği çadırda mı görüp - öğrendiği, yoksa bu kelimenin o yıllarda bilinen ve kullanılan bir kelime olup, zaten bilip - kullandığını tespit etmek mümkün olmadığı gibi, bu kelimenin türkünün ilk sözlerinde hep "ŞANOVAYA" olarak mı kullanıldığı yoksa "ŞANOYA" şeklindeyken sonradan mı "ŞANOVAYA" şekline dönüştüğünü tespit etmek de oldukça zordur.
NOT 4 : Bu türkünün Kars ilinden Aşık Canani'ye ait olduğunu veya Maraşlı Aşık Hüseyi'ne ait olup Adana İli'nde yakıldığı yönünde görüşler de vardır. Yaptığımız araştırmalarda Bağlaması ile düğün çalarak geçinen ve maddi açıdan oldukça fakir olan Yusuf Cöke'nin, askerlik görevi dışında memleketi ve yakın civarı dışına hiç çıkmamıştır. Askerlik görevi de bu illerde olmadığına göre Yusuf Cöke'nin bu türküyü başka bir yöreden alıp taşıması pek de mümkün görünmemektedir.
NOT 5 : ÇIRPINIP DA ŞANOVA'YA ÇIKINCA (Acem Kızı) isimli türkü 15 / 8 lik ölçü ile ACEMKÜRDİ dizisinde bir ezgiye sahiptir. Bu özellikte ezgiler ile Orta Anadolu'da sıklıkla karşılaşılır. Oysa ki Kars, Adana veya Maraş illerindeki türküler incelendiğinde bu usülde ve / veya dizide tek bir türküye dahi rastlanmamaktadır.
Sonuç olarak; bu türkünün Kırşehirli Yusuf Cöke'nin, İranlı bir kıza, ismini bilmediği için "Acem Kızı" diye yaktığı bir sevda türküsü olduğu görüşü güçlü olasılıktır.
SavaÅŸ AKBIYIK