Üzerinde tartışmaların bitmediği türkülerden birisidir "Hey Onbeşli" türküsü. Yıllar boyu birçok insan tarafından türkünün Çanakkale Cephesi'ne giden ve halk arasında "Onbeşliler" diye bilinen 1315 (1898-1899) doğumlu çocuklar için yazılmış ağıt olduğu söylene gelmiştir.. Birçok araştırmacı tarafından türkünün aslında bir ağıt olduğu, ancak zamanla oyun havası şekline büründüğü yazılmıştır. Ağıt iddiasıyla birçok roman, öykü ve hikayeye konu edilmiştir.. Bütün bunların tek kaynağı da 1977 yılında 1616 repertuar numarası ile TRT THM Repertuarı'na alınan türkü ve onun üzerinden üretilen kulaktan dolma bilgiler ve senaryolardır.
Türkü ile ilgili başka da kayıtlar arşivlerde olmasına rağmen dikkat çekmemiş, üzerinde durulmamış veya herhangi bir araştırmacının eline geçmemiş olmalı ki, tüm yorumlar sadece TRT Kurumu tarafından yayınlanan türkü üzerinden yapılmıştır.
"Hey Onbeşli" isimli türkünün mevcut olan ilk ses kayıtları; Feryadi Hafız Hakkı Bey'e ait 1927 yılındaki taş plak kaydı ve 1943 yılında Muzaffer Sarısözen başkanlığındaki Ankara Devlet Konservatuarı derleme kayıtlarıdır. Varyantları ile birlikte özellikle bu kayıtlar incelendiğinde; "türkünün bir ağıt olduğu" yönündeki görüşlerin pek de doğru olmadığı ortaya çıkmaktadır.
1943 Ankara Devlet Konservatuarı derlemesindeki sözleri:
Hey onbeÅŸli onbeÅŸli
Tokat yolları taşlı
OnbeÅŸliler gidiyor
Kızların gözü yaşlı
Bağlantı:
aslan yarim kız senin adın hediye
ben dolandım sen de dolan gel gediye
fistan aldım endazesi on yediye aman aman
dar mı geldi gönderdiğim hediye
Köprünün altı diken
Yaktın beni gül iken
Allah da seni yaksın
Üç yıllık gelin iken
Bağlantı
-----------------------------
1927 taş plak kayıtındaki sözleri :
Damdan attım kendimi
Bulamadım rengimi
Hovardalık pek kolay
Öğrenmeli fendini
Aslında güzelim kız senin ismin Hediye
Fındık fıstık aldım güzel yemiye
Manto aldım güzel sana geymiye
Hey onbeÅŸli onbeÅŸli
Bağdat yolları taşlı
OnbeÅŸliler giderse
Kızların gözü yaşlı
Aslında güzelim kız senin ismin Hediye
Kal efendim saat geldi yediye
Fındık fıstık aldım gülüm yemiye
Irmağı geçti gelin
Gediği aştı gelin
Eğil biyol öpeyim
Yüreğim geçti gelin
Aslında güzelim kız senin ismin Hediye
Ben dolaştım sen de dolan gediğe
Manto aldım güzel güzel geymeye
Fındık fıstık aldım yemeye
Penceresi beÅŸ camdan
Konyak içtim fincandan
Al Martini vur beni
Ben de bıktım bu candan
Aslında güzelim kız senin ismin Hediye
Kal efendim saat geldi yediye
Fındık fıstık aldım yemiye
görüldüğü gibi türkünün ilk kaydındaki sözleri şimdikinden oldukça farklıdır.. Asıl çarpıcı olanı ise; 1914 - 1916 yılları arasında yapılan Çanakkale Deniz ve Kara Savaşları'ndan sadece 11 yıl sonra 1927 yılında hem de Çanakkale gibi önemli bir zafer için yakıldığı ve "Ağıt" olduğu iddia edilen bir türkünün, hem bu sözlerle hem de gayet kıvrak ritimlerle bir plağa okunmasına zaten imkan yoktur.
Türküde sözü geçen "onbeşli" ibaresinden hareketle Çanakkale Savaşı ile ilişkilendirilmeye çalışılan türküyle ilgili, gerek kamu gerekse özel yayın kuruluşlarında çok sayıda program yapılmış ve özel günlerde de türkünün ağıt olduğuna dair programlar yayımlanmıştır. Zamanla türkü, orijinal metindeki konulardan uzaklaşmış, içinde "Onbeşli" ifadesi geçtiği için de "ağıt" olduğu konusunda hissedilir ölçüde kamuoyu oluşturulsa da tüm zorlamalara rağmen kıvrak icra şekli değişmemiş, ağıta benzetilmeye çalışılan icralar da toplum tarafından benimsenmemiştir.
Osmanlı döneminde; 27 Mayıs 1915 tarihinde hükümetteki İttihat ve Terakki partisi tarafından "Tehcir Kanunu" adıyla bilinen zorunlu göç yasasıyla, Ermeni Halkı'nın bir bölümünün, savaş bitene kadar, bulundukları bölgeden Suriye ve Lübnan gibi farklı bölgelere göç ettirilmeleri kararlaştırıltı. Tehcir Kanunu'na göre zorunlu göçe tabi tutulanlar için her türlü tedbir alınarak göçün tamamlanması sağlanacak, savaş bitiminde ise isteyen Ermeniler yurtlarına geri dönebilecekti. Bu yasanın kapsadığı ülke genelinde 450 bin Ermeni'den 422 bini göçe tabi tutuldu. 1870 verilerine göre o dönem kaza merkezi olan ve tahmini nüfusu 18.575 kişi olan Tokat'ta, Müslim-gayrimüslim oranı % 55,31'e, % 44,69 dur. Yani bu bilgiye göre 8300 civarında gayrimüslim, yaklaşık 2400 haneyi teşkil etmektedir. İlerleyen zamanlarda Gayrimüslim oranı kaza merkezinde % 44.69 iken Müslüman göçmenler nedeniyle kaza genelinde % 21.26'ya gerilemiştir (Açıkel; 2003). Bu ailelerin neredeyse 3/4 'ü zorunlu göçe tabi tutulmuştu.
İşte bu zorunlu göçe tabi tutulan Ermeni Aileler'in bazıları, yollarda başlarına bir iş gelir korkusu ile özellikle de çok küçük yaşlardaki kız çocuklarını savaş bitince geri döner alırız umuduyla ve/veya eğer gelemezsek sizin evladınız olsun diyerek samimi oldukları Türk Aileler'e emanet etmişlerdir. O günkü koşullar ve o kadar uzaklıktaki yolun nasıl gidilebileceğini düşününce, bu ailelerin davranışları da daha anlaşılır olmaktadır.
Hükümetin müdahalesinden de çekinilerek, gizlilik ve korku içerisinde yapılan bu emanet verme olaylarına konu olan çocuklara, çevrede deşifre olmaması için yeni aileleri tarafından gerçek isimleriyle hitap edilmiyor, yanı sıra çocuklar Müslüman olmadığı için hem de günah olur gerekçesiyle de Ayşe, Fatma, Emine vb. gibi Müslüman isimleriyle de hitap edilemiyordu. Bunların yerine bu çocuklara genellikle "Hatun veya Hediye" diye sesleniliyordu.. Bu isimler daha sonraki yıllarda bu şekildeki birçok kız çocuğunun nüfustaki gerçek isimleri haline de gelmiştir. Müslüman gençlerle evlenen veya Müslümanlığa geçen birçok kızın da adı tamamen değişmiştir.
Türküde sözü edilen "Hediye" de büyük ihtimalle bu şekilde isim almış birisidir. Sonradan "Aslan yarim kız senin adın Hediye" şeklinde söylenmeye başlansa da 1927 taş plak kaydında Feryadi Hafız Hakkı Efendi 'nin her nakaratta ısrarla "Aslında güzelim kız senin adın Hediye" diye söylediği görülmektedir. Ne ilginçtir ki bu konuda bilgisine baş vurulan ve 1925 doğumlu olan kaynak kişimiz de annesinin adının "Hediye" olduğunu ifade etmiştir..
Bu arada "Hey Onbeşli" türküsü ve varyantlarında bazen "Tokay Yolları taşlı" ve /veya "Bağdat Yolları taşlı" sözleri geçmektedir. Bunun sebebi Araştırmacı Necdet Kurt tarafından şöyle izah ediliyor ve belgelendiriliyor:
"Osmanlı arşivlerinde bulunan Hicri 1308, Miladi takvime göre 1892-93 yıllarına denk gelen bir belgede, Tokat'ta bugün adı Behzat olan caddenin, o yıllardaki adının Bağdat Caddesi olduğunu yazıyordu. Bu cadde, o zamanlar halk arasında Bağdat Yolu olarak biliniyordu. Bunun nedeni ise Osmanlı döneminde Bağdat'ın önemli bir ticaret merkezi, Tokat'ın ise büyük bir iç gümrük kapısı olmasıydı. (İhsanoğlu; 1999). Bağdat istikametinden ve İpek Yolu'ndan gelen kervanlar burada konaklar, malları gümrüklenerek buradan dağıtılırdı. Güneyden gelen ve Tokat'ı Ankara, İstanbul, Samsun, Erzincan, Erzurum istikametine bağlayan ve aynı zamanda asker uğurlamalarının davul zurna eşliğinde yapıldığı bu yolun adı, bu nedenle "Bağdat Yolu" olarak anılırdı. İşin daha da ilginç yanı ise Osmanlı arşivlerinden çıkan belge Bağdat Yolunun taş döşeme planı idi. Yani türküde sözü geçen "Bağdat yolları taşlı" ifadesinin adeta bire bir belgesiydi. Bağdat Caddesi'nin adı Cumhuriyetle birlikte günümüzde Tokat'ın en işlek bulvarlarından biri olan Behzat Caddesi olmuştur."
Resim 1: Bağdat Caddesi Taş döşeme ve kasis planı
Açıklama : Bağdat Caddesi üzerinde ve Tokat Sancağı hudutları meyanında ve 3 numaralı keşifnamede tafsilatı beyan olunan "10 mezur oluk kasisi" resmidir. Tarih 1308 (Miladi takvime göre 1892-93 yıllarına denk gelmektedir)
Resim 2: 1900 yıllarının başında Bağdat Caddesi ve mimari planda görünen taş döşeme kaldırımlar..
BÜTÜN BU VERİLER IŞIĞINDA ANLAŞILAN ODUR Kİ; türküde konu edilen olaylar şöyledir : Önceden gayrimüslim olan ancak sonradan müslüman ismi alan bir genç kız ile 1315 doğumlu (1898-99) müslüman bir genç delikanlı arasında bir sevda yaşanır.. Sözlere bakıldığında, genç adam sevgilisi ile gizlice buluşmak üzereyken yakalanma tehlikesi geçirir ve damdan aşağı atlar. Akabinde korkudan beti - benzi kül gibi sararır.. Ancak sevgilisini görmeden gitmemeye kararlı olduğunu hissettirerek, bir gediğe saklanır. (Gedik; yörede "kuytu yer" anlamında da kullanılmaktadır.) Üstelik sevgilisine aldığı fındık, fıstık ve manto gibi armağanlar da elinde kalır. Sevgilisine "aslında yarim kız senin adın Hediye diye" seslenirken, kendisiyle buluşmaya gelmeye nazlanan kızın gerçek kimliğini bildiğinden dolayı şantaj yapıyor bile olabilir.
TÜRKÜNÜN ÖYKÜSÜ : Ermeni Tehciri sırasında küçük yaşta olan ve yolda başlarına birşey gelmesin diye samimi olunan komşu Türk Aileler'e emanet edilen ve de çoğunda olduğu gibi Allah'ın bir hediyesi kabul edilerek "Hediye" ismi verilen birçok Ermeni kızından bir tanesinin, müslüman bir genç erkek ile yaşadığı bir gönül ilişkisini, kuytudaki (Gedik) gizli buluşmalarını, gencin sevdiği kıza aldığı fındık, fıstık, manto, endazesini 17'ye aldığı fistan...vb. armağanları ile örülmüş sözlerden oluşan bir aşk - sevda hikayesi ve bu sözler üzerine yakılan bir hovarda havası türküdür..
NOT : Bu öykü Folklor Araştırmacısı Sn. Necdet KURT'un, tüm varyantlarını bir araya getirip, nota ve ses kayıtlarıyla birlikte sunduğu "HEY ONBEŞLİ AĞLATMALI MI, OYNATMALI MI ..? " isimli makalesinden alıntılanmıştır. Daha geniş bilgi ve ses kayıtları için makalenin Repertükül linki aşağıdadır...