(BİRİNCİ VARYANT)
Diyarbakır'ın en eski mahallelerinden biri olan Ali Paşa Mahallesi dar sokakları ve bu mahallede oturanların birbirleri ile çok samimi olmaları ile ünlüydü. Bu mahalle gençleri de diğer mahalle gençleri gibi kendi mahallelerinde olabilecek uygunsuz olayların önlenmesinden kendilerini sorumlu tutarlardı.
Ali Paşa Mahallesi'nde çok samimi, kardeş gibi birbirlerini seven, evlerine kendi evleri gibi rahatlıkla girip çıkan iki genç vardı. Ali ile Kadri o kadar samimilerdir ki hemen hemen günün büyük bir bölümünü beraber geçirirlerdi. Pazar günleri bu iki genç, aileleri ile beraber, bazen Gazi (Seman) Köşkü'ne, bazen İmam Akıl'a (İmam Ukeyl) bazen de fabrikaya veya Esfel Bahçeleri'ne gidip piknik yaparlardı. Burada yemekler yenir, çaylar içilir, oyunlar oynanır. Ali, Kadri ve bazı arkadaşları ailelerinden ayrılıp tenha bir yerde rakılarını, şaraplarını, karpuz, şeftali, göbekli marul (has) ve eriklerden oluşan mezeleri ile içer, şarkı ve türkü söyler, sohbet ederler. Akşam olunca da evlerine dönerlerdi.
Bir süre sonra Kadri hastalanıp, yatağa düşünce Ali, iş dönüşü evine gider sonra da Kadrigile gidip onunla ilgilenmeya başladı. İlaçlarını içirip, sağlık memurunu getirip iğnesini yaptırıyordu. Bu ziyaretler sırasında Kadri'nin yetişkin kız kardeşi Hatice ile beraber oturmaları, konuşmaları ikisi arasında bir yakınlaşma, hissi bir bağ oluştumaya başladı. Ancak çekinip, utandıkları için bunu ilk zamanlar dışa vuramadılar.
Kadri, bir müddet sonra iyileşip ve sağlığına kavuşunca, Ali'de bir değişiklik olduğunu hissetti fakat ne olduğunu anlayamadı. Kadri'nin kız kardeşi Hatice ile Ali, mektupla duygularını birbirlerine anlatmaya başladırlar. Ali, yazdığı mektupları kibrit kutusunun içerisine sıkıştırarak sokakta tespit ettikleri bir duvarın taşını kaldırıp oraya koyuyor, Hatice, alıp okuduğu mektupların cevabını aynı şekilde Ali'ye ulaştırıyordu. Aileler ise bu iki gencin durumlarından habersizdiler.
Ali'nin anası oğlundaki değişikliği, durgunluğu hissedip, soruyor Ali ise "Ana bir şey yok öylesine bazen canım sıkılıyor” diyerek geçiştiriyordu.
Ali'deki bu durgunluğu fark eden Kadri de "Kardaş senin neyin var, yoksa aşık mısın ? Bana söyle ne gerekiyorsa yapalım dese de Ali, "Yok böyle bir şey olsa ilk önce sana söylerim" diyerek hissiyatını açıklayamıyordu. Çünkü sevdiği kız Kadri'nin bacısıydı. Kadri, canı kadar sevdiği arkadaşının kız kardeşine aşık olduğunu, onunla evlenmek istediğini bilirse "Acaba benimle kız kardeşim için mi bu kadar samimi oldu ?" düşüncesine kapılırsa, arkadaşlıkları bozulur düşüncesi ile ve başkalarının "Yazıklar olsun arkadaşının kız kardeşine göz koymuş" derler endişesiyle Ali, sevgisini ve duygularını hiç kimseye anlatamıyordu.
Hatice, birgün yazdığı mektupta kendisini istetmesini, duyduğu kadarıyla başkalarının kendisine talip olduğunu belirtir. Ali, mektubu okuyunca kafası karışır eve giderek kara kara düşünmeye başlar. Anası, Ali'ni durumunu fark eder ve sıkıştırır. Ali, artık anasına açıklama yapmak mecburiyetinde olduğunun bilinci içerisindedir. Bugüne kadar kendilerine söyleyemediği durgunluğunun sebebini ve neden bugüne kadar kendilerine anlatmadığını, çekindiğini anasına anlatır ve gidip Hatice'yi istemelerini söyler.
Ali'nin ana ve babası Hatice'yi istemek üzere Kadri'nin anasına hafta sonu haber göndererek kendilerine geleceklerini bildirirler. Hafta sonu gidip Hatice'yi, oğulları Ali’ye isterler ve söz kesilir. Şerbet içme günü belirlenir. Söz kesimi ve şerbet içilmesi mahalle halkı tarafından da büyük bir sevinçle karşılanmıştır. Çünkü bu iki aile de birbirleri ile çok samimidirler ve artık akraba olacaklardır.
Kadri, Ali'yi ve bazı arkadaşlarını alır, Esfel Bahçeleri'ne giderler. Sohbet ederler. Kadri ile Ali artık iki samimi arkadaştan çok bir de enişte - kayınbirader olmuşlardır. Birbirlerine olan sevgi ve bağlılık daha da artmış ve daha fazla yakınlaşmışlardır.
Düğün hazırlıkları başlamıştır. Düğünün nasıl, nerede, ne şekilde olacağının düşünülüp karara bağlanma zamanıdır.
Kadri akşamüstü Ali ile Esfel Bahçeleri'ne iner. Orada içki içip sohbet ederler. Aralarında ne ve nasıl konuşmalar olduysa alkolün tesiriyle münakaşaya başlarlar. Kadri belinden çıkardığı bıçağı ile can yoldaşı, aynı zamanda eniştesi olacak olan Ali'yi bıçaklar. Ali, aldığı bıçak yaraları ile yerde sürünür. Kadri şaşkınlık içerisinde oradan ayrılır. Yaralı olan Ali, mahalleye gelir çok kan kaybetmiştir. Evlerinin kapısını çalıp içeri girmeyi düşünmez çünkü bu olayın duyulmasını istememektedir. Komşuları Muratgilin damına çıkıp oradan kendi evlerinin damına atlayıp eve girmek ister. Muratgilin damına çıkan Ali halsizdir kendini zorlar ve kendi damlarına atlar fakat yerden kalkamaz orada vefat eder.
Ali öldükten sonra ceketinin cebinden nişanlısı Hatice'ye yazdığı bir mektup çıkar ve Muratgilin damından atlarken şalvarının cebinden dökülen paralar dama serpilmiştir.
* Bu hikayeyi Fuat iplikçi'den 2001 yılında derledim.
(İKİNCİ VARYANT)
Çocuk yaşta babasını kaybeden Şahin Kardaş'a, ağabeyi hem babalık hem ağabeylik yapmıştır. Şahin gençtir ve havalıdır.
Ağabeyi Şahin'i eğitimi için Ayşo (Ayşe) hocaya gönderir. Ders aldığı hoca, Murat'ın hanımı olup güzel ve alımlı bir kadındır. Hoca kendisine ders almak için gelen Şahin'e aşık olur ve ilişkileri başlar. Bu ilişkiyi ağabeyi duyunca Şahin'e kızar ve "Bir daha bu kadını görmeyeceksin" diyerek onu, hocaya bir daha göndermez.
Şahin'in ağabeyi bir olaydan dolayı ceza evine düşer ve paraya ihtiyacı olur. Şahin'e haber göndererek para istetir fakat Şahin'de para yoktur. Ağabeyinin istediği parayı kimden, nasıl tedarik edebileceğini düşünürken aklına ilişki kurduğu hocası gelir ve bir arkadaşına "Ben hocaya gidip para isteyeceğim" der. Arkadaşı da "Sen uzun zamandır hocayla görüşmüyorsun. İlişkini kestin sana bir şey vermez" der. Şahin kararlıdır ve arkadaşına hocanın evine beraber gitmeyi önerir. Arkadaşı da "Hocanın kocası evde olabilir başımıza iş açar" der. Şahin, "Kapıyı çalarız hoca kapıyı açmaya gelirse ben onu ayak seslerinden tanırım. O olursa bekleriz başkası olursa kaçarız" der ve arkadaşını ikna eder.
Şahin ve arkadaşı hocanın evinin bulunduğu sokağa gelirler ve hocanın kapısını çalarlar. Ayak seslerinden cidden hoca olduğunu Şahin hisseder ve beklerler. Kapı açılınca hoca, Şahin'i karşısında görünce şaşırır. Biraz durakladıktan sonra Şahin'i içeri alır. Şahin, "Ağabeyinin cezaevinde olduğunu ve paraya ihtiyacı olduğunu, kendisinin bu parayı tedarik edemediğini ve bunun için geldiğini" söyler. Hoca, "Biraz bekleyin" der. Şahin ve arkadaşı avluda beklerler. Hoca, odaya girer. Bir müddet sonra odadan elinde bir makas ile hocanın çıktığını gören Şahin irkilir. "Acaba hoca makasla bize mi saldıracak ?" diye düşünür. Hoca, Şahin ile arkadaşının yanına gelir ve ikiye ayrılmış örgülü saçlarının saç bağının üzerinde altınlar takılıdır. Makasla saç örüklerini kesmeye başlayınca Şahin, "Ne yapıyorsun, niye saçlarını kesiyorsun ?" diyince Hoca, "Korkma benden para istedin, al bu örüklerimi üzerindeki altınları götür" der ve kestiği örükleri Şahin'e verir.
Şahin, örükleri alır, cebine koyar ve hocanın evinden ayrılır.
Şahin sevinçlidir, ağabeyinin istediği parayı bulmuştur. Ertesi gün örüklerden söktüğü altınları alarak cezaevine ağabeyinin yanına gider. Ağabeyi para getirip getirmediğini sorunca Şahin, cebindeki altınları çıkarıp ağabeyinin avucuna bırakır, Ağabeyi bulundukları su kuyusunun yanında Şahin'e yaklaşarak avcuna bırakılan altınları Şahin'e göstererek "Bunları nerden getirdin ?" der. Şahin yalan söyleyemez ve Ayşo (Ayşe) Hoca'dan aldığını söyler. Birden hiddetlenen ağabeyi avucundaki altınları unutarak hiddetle Şahin'e "Ulan sen halen o kadınla ilişkini kesmedin mi ?" diyerek bir tokat atar. Su kuyusunun başında olan bu hadisede Şahin yediği tokadın tesiriyle sendeler ve yere düşer. Ağabeyinin avucundaki altınlar da su kuyusunun içine düşer.
* Bu olayı Şahin Kardaş'ın oğlu Veysi Kardaş'tan 2000 yılında derledim.
Diyarbakır Kültürü
Vedat GÜLDOĞAN